Mehmet Özay 02.02.2021
Myanmar’da ordunun 1 Şubat sabahı gerçekleştirdiği darbenin ardından, ele alınması gereken bazı hususlar bulunuyor.
Bunlar ülke
siyasal ve toplumsal yaşamında son on yılda yaşanan süreçler dikkate
alındığında demokratikleşme, Myanmar ordusunun sadece siyasetle değil aynı zamanda
ülke ekonomiyle ilişkisi, Batılı ülkelerin bu süreci doğru değerlendirip
değerlendirmemesi, ASEAN’ın Myanmar’daki gelişmelerdeki rolü ve tumumu gibi
konularla ilişkilidir.
Tüm bu hususlar
kendi başına önem taşıdığı gibi, bunların dışında Suu Kyi’nin bizatihi kendisinin
ve partisinin bu süreçte oynadığı rol de göz ardı edilemeyecek bir boyut
içeriyor.
Bu noktada, bir başka
şekilde söylemek gerekirse, ülkenin bugün darbeye maruz kalmasında Ulusal
Demokrasi Birliği’nin (National League
for Democracy-NLD) bir rolü var mıdır?
Bir önceki dönemde
yani, 8 Kasım 2015 seçimlerini kazanmasının ardından, beş yıl boyunca iktidarda
olan ve başında Suu Kyi’nin bulunduğu NLD’nin demokratikleşme konusunda ülke
genelinde ne gibi adımlar atmadığı konusu gayet önemlidir.
Suu Kyi’de darbe 2015’de oldu!
Burada, hem önde
gelen bir siyasetçi olarak Suu Kyi’nin bizatihi kendisi, hem de ülkenin ulusal
siyaseti açısından önem taşıyan ilk konu, Suu Kyi’nin 2015 seçimlerinin
ardından karşı karşıya kaldığı siyasal açmazdır.
Söz konusu bu
siyasi açmazdan kastımız, 2015 seçimlerinin hemen ardından, ordu yumuşak gücü
vasıtasıyla, Suu Kyi’nin devlet başkanlığına seçilmesini engellemesidir.
Bu çerçevede, açık
bir şekilde söylemek gerekirse, aslında ordu bizatihi Suu Kyi’e bireysel
darbeyi, 2015 seçimlerinin hemen ardından onun devlet başkanı olmasının
engellenmesiyle ortaya koydu.
Suu Kyi’ye yönelik
bu bireysel darbenin sadece onun devlet başkanı seçilmemesi ile sınırlı olmayan
aksine bunun ötesinde sembolik ve demokrasi pratiği açısından önemli sonuçları
bulunuyordu.
Ülke siyasal
yapısında çok partili yaşam, sivilleşmenin genişletilmesi ve artırılması anlamında
toplumsal değişim, Myanmar halkının beklentileri ve demokratikleşme süreci,
uluslararası çevrelerin Suu Kyi ile yakın çalışma arzusu gibi bağlamların bir anda
donması ve hareketsizleşmesi anlamı taşıyordu.
Dikkatle ele
alınması gereken ikinci konu ise, Myanmar’ın bir ulus devlet olabilme imkânını
içinde taşıyan süreçleri yönetememe sorunudur.
Suu Kyi süreci yönetebildi mi?
Suu Kyi, kendi
şahsını da hedef alan yukarıda dikkat çekilen müdahalenin yanı sıra, o dönem iki
önemli sorunla karşı karşıya bulunuyordu.
Bunlardan ilki, 2012
yılı ortalarından başlayan şiddet olayları nedeniyle 2015 yılında, uluslararası
bir boyuta taşınmış olan Arakanlı Müslümanlar sorunu.
İkincisi ise, ülkenin
dört bir yanındaki sınır boylarında yaşam süren etnik yapılar ve bunları temsil
eden siyasi organizasyonlarla, neredeyse ülkenin kuruluşundan itibaren var olan
çatışmaların sona erdirilmesi ve barış ortamının sağlanması konusunda gerekli
adımların atılması beklentisiydi.
Suu Kyi, bu her
iki süreci yönetemediği gibi, sivil hükümetin yani, NLD iktidarı hem Arakanlı Müslümanlar
konusunda hem de Karen, Kachin, Mon, Budist Arakan vd. etnik yapılarla ilgili gündeme
gelen barış görüşmelerinde arzu edilir bir gelişme sağlayamamıştır.
Bu durum açıkçası,
ordunun gayet hassas olduğu bilinen bu konularda, NLD hükümetinin ordunun talep
ve beklentilerine uygun şekilde hareket ettiği bugün daha iyi anlaşılmaktadır.
2015 seçimleri
öncesinde Batılı ülkeler tarafından demokrasi ikonu olarak kabul edilen ve uluslararası ödüllere layık görülen Suu
Kyi, iktidara geldikten sonra bu iki önemli uluslararası sorunla ilgili adımlar
atamamış, atmaktan çekinmiş ya da ordu tarafından kendisine yapılan baskılara
boyun eğmiştir.
Üstüne üstlük, Arakanlı
Müslümanlara yönelik etnik soykırım suçlamasıyla uluslararası insan hakları
mahkesemince açılan davada Suu Kyi, ordunun arkasında bulunduğu şiddet sürecini
ulusal güvenlik gibi bağlamlara oturtarak haklılaştırmaya çalışmıştır.
Ordu egemen toplum
Ülkenin merkez yönetiminde
söz sahibi olan Bamar kökenli ve
babasının zamanında merkezdeki konumundan ötürü merkezi gayet iyi tanıyan akademisyen
ve aktivist Maung Zarni’nin Pazartesi günkü darbenin ardından yaptığı, “Darbe olsun veya olmasın ordunun oyunun
kurallarını kontrol ettiği Myanmar demokratikleşmeyi başaramamıştır”
anlamına gelecek açıklaması, yukarıda dikkat çekilen iki önemli gelişmenin bir
başka şekilde ifadesidir aslında.
Bugün yaşananlar
açıkçası, 20. yüzyıl ikinci yarısı boyunca ülkeyi yöneten ordunun, bir kez daha
siyaset sahnesinde gücü somut olarak eline geçirmesi anlamı taşıyor.
Suu Kyi’i ulusal
gündeme taşıyan 1980’lerin ikinci yarısındaki gelişmeler hatırlandığında, o
dönem sivil bir lider olarak ortaya çıkan Suu Kyi’ye aralarında Arakanlı Müslümanların
da olduğu farklı etnik grupların verdiği desteğin ve bunun 2015 yılındaki
seçimlerde tekrarlanmasına rağmen, Suu Kyi ve partisi NLD’nin bu kitlelere
yönelik ne tür olumlu bir karşılık verilebildiği şüphelidir.
Gerek 1980’ler ve
sonrasında gerekse bugün yaşanan darbe sonrasında Batılı devletlerin aldıkları yaptırım
kararlarının Myanmar’ı ve Myanmar’daki askeri eliti ne denli bağlayıcı kılacağı
ise gayet sorunludur.
Batılı güçlerin Myanmar’ı
uluslararası arenada etkisizleştirme ve yaptırım çabalarına karşın Myanmar’da
değişim maalesef gerçekleşmemiştir.
2010 yılında yaşanan ve
yarı sivil yönetime adım olarak değerlendirilen seçimlerin ve ardından gelen Thein
Sein hükümetinin ortaya çıkmasında ise, 21. yüzyıl başlarında ortaya çıkan
şartlarla bağlantılı olduğu ortadadır.
Tüm bu süreçlere
bakıldığında, Batılı ülkelerin Myanmar’da demokratikleşmeden beklentilerinin,
sadece Suu Kyi faktörüyle ilişkilendirildiğini söylemek gerekiyor.
Bugün ise, Myanmar
ordusunun yine darbe teşebbüsünde bulunabilme gücünü kendinde bulabilmesini, sadece
ülke içi güç yapılaşması ile açıklamak mümkün değildir.
Aksine, bir yanda Doğu Asya’da
Çin ve Kuzey Kore, öte yandan ASEAN’da Tayland ve Malezya’da yaşananlar ile
dünyanın farklı bölgelerinde bu yüzyıl başında belki de, öngörülmeyen demokrasi
karşıtı gelişmelerin de, adına küreselleşme denilen ve her alanda kendini
gösteren gelişmeler çerçevesinde Myanmar’da
bugünkü durumun ortaya çıkmasında bir ölçüde katkısı olduğunu düşünmek mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder