Mehmet Özay 27.04.2020
Araştırma
üniversitelerinin konvansiyonel üniversitelerden ve/ya bir başka deyişle yüksek
lise kurumlarından ayrıştıran özelliğini belirleyen hususiyetler nelerdir
sorusu önemlidir.
Anlamını,
araştırma kavramıyla alan araştırma üniversitelerinin, temelde sözde bilgi aktarımının
veya bir ölçüde edinim süreçleriyle sınırlı olmayan bir yapısı olduğu aşikârdır.
Haddi zatında bilginin üzerinde düşünüldüğü, üretildiği, yeniden/üretildiği bir
kurum olmaklığıyla öne çıkmaktadır.
Araştırma
olgusunun, belli bir sebep ve sonuç ilişkisi içerisinde bilgi üretimine konu
olduğunu ısrarla vurgulamak gerekiyor. Ancak burada üretilecek bilginin
temelleri, hedeflerinin tespiti ve argümanları hiç kuşku yok ki, en az bu tür
kurumların varlığını belirleyen araştırma süreçleri kadar ve bunlarla birlikte
ele alınmaktan da bağımsız değildir.
Hatta tam aksine,
hangi bilgi kaynaklarından beslendiği konusu bizatihi varlığının gerçekçi mi,
yoksa sanal mı olduğunu ortaya koyan delillerdendir. Gerçekçilik, içinde yer
bulduğu toplumsal, kültürel zeminin hususiyetleriyle örtüşüp örtüşmediğine tekabül
ederken, sanallık ithal olduğu kadar, akademik göstermecilikle ilgili bir yana
tekabül etmektedir.
Bunu, söz konusu
kurumların adına misyonları ve vizyonları denilen -ve örneğin İngilizce’den
doğrudan aktarılan başlıklar altına dizilmiş cümlelerle dolayımında anlamak
elbette ki mümkün değildir. Bunların birer template’e
tekabül ettiği ve bu anlamda banalliği içinde taşıdığını ileri sürmek bile
mümkündür.
Temelde hakiki
sürecin, bizatihi araştırma üniversitesi denilen yapıda yer alan, eksiksiz her
bir araştırmacının -böyle olduğu varsayılsa gerek- somut olarak
gerçekleştirdiği eylemler dizisinde karşılık bulması, vazgeçilmez bir
hususiyete tekabül etmektedir. Çünkü araştırmaya tekabül eden süreçlerin ve/ya
araştırmacının bu süreçler içerisinde üstlendiği/oynadığı rol ve işlevlerle bireysel
ve kurumsal hedeflerin ortaya konulması temeldir ve bu bir zorunluluk arz etmektedir.
Yoksa adına misyon
ve vizyon denilen abartılı, gösterişli kelimelerle bezeli ve de küresel ölçekte
kendine uzun dönemler sonunda yer edinmiş bazı kurumsallaşmış yapılardan aktarılan
bir tür kopyacılık eseri ithal özellikler olmasa gerektir.
Araştırma ile
öğreticilik arasındaki temel fark ve ayrışmada, birini ötekine tercihde
belirleyici olan araştırmanın ve araştırmacının doğasıdır.
Araştırmayı kim
yapacak, nasıl yapacak, neyle yapacak gibi birbiriyle bağlantılı soruları da birbiri
ardına gündeme getirmekte fayda var. Araştırmacının öğreticiden farklılığı
kadar, neyi, hangi şartlarda ve koşullarda, nasıl ve hangi hedeflerle ortaya
koyduğuyla da önem taşımaktadır.
Batılı bilgi
kaynaklarını içselleştirerek, kavramlarını zihninin köşe taşı yapmış kişilerin
araştırma kurumlarında ortaya koyacakları çabaların bir araştırmadan ziyade,
tıpkı öğreticilik süreçlerinde çokça rastlandığı şekilde kopyacılıktan öte bir
anlam taşımamaktadır.
Bu yapının
sömürgecilik kavramı ile ilişkisinin kurulması, bugün adına yüksek lise denilen
kurumlar ile araştırma kurumlarının ne türden bilimsel bir alan ve değer
taşıdıkları veya taşımadıkları hakkında da bir fikir verebilir.
Sosyolojik olarak
baktığımızda, adına bir dönem, yani Soğuk Savaş sürecinde Üçüncü Dünya ülkeleri
denilen, bunun bir küçümseyicilik ve hatta aşağılayıcılık olduğunun
keşfedilmesi veya “onlara da biraz hak verelim” düşüncesinin ürünü olmak üzere,
post-modern dönemle birlikte kalkınma
kavramı özelinde belirlenmiş tanımlamalara geçilerek “kalkınmakta olan ülkeler”
denilerek, az da olsa onere edildiklerine ve küresel ölçekte bir yer sahibi
olabileceklerine inandırılan toplumlar vardır.
Bu toplumların
değişik sosyo-kültürel gerçeklikler üzerinden ve de Batı’nın ürettiği ve
özellikle “etnik” denilen yapılar arasında farklı tarihi, toplumsal, kültürel,
ekonomik nedenlerle ortaya çıkan/çıkartılan alt gruplarına mensup bireylerinin araçsallaştırılmasına
tanık olunmaktadır.
Bu araçsallaştırmaya
zaten teşne olmaya hazır hale getirilmiş ve Batılı kampüslerde sunulan
icazetlerle Batının onaylı unsurları haline getirilmenin hazzına erişmiş bu bireyler,
içine doğdukları toplumlara döndüklerinde araçsallaştırılmış olmalarının
çeşitli boyutlarını ortaya koymakta gecikmemektedirler.
Ancak sosyal
bilimlerin yapılaştırıcı boyutunun bireyden, kurumlara kurumlardan sistemlere
aktarılan özelliği ile farklılık taşıyıp taşımadığından hareketle, adına sosyal
bilimciler denilen araçsallaştırılmış kitlenin nasıl/ne tür işlevler
yüklendiklerini ve/ya yükletildiklerini tespit etmek gerekmektedir.
Bunu sadece yüksek
lise ve araştırma kurumlarında var olduğu dile getirilen sosyal bilimler
özelinde değil, genel itibarıyla tüm bilim alanları için söylemek için yeter
kanıtı yaşadığımız dünyada kafi miktarda örneklerle görmek mümkündür.
Burada unutulmaması
gereken husus da, Batı kurumlarının/üniversitelerinin kendilerine koşa koşa gelen,
Üçüncü Dünya/gelişmekte olan ülkeler öğrencilerine “iyi bir gelecek” inşa
etmelerini sağlama konusundaki cömertlikleri dikkate şayandır.
Bu noktada, sistemik
bir etik yaklaşımla hareket eden bu Batılı kurumlar/üniversiteler, önlerine
gelen ‘malzemeleri’ işleme konusunda zorluk çekmedikleri gözlemlenmektedir.
Tam da bu noktada,
kimileri bağlantı kurmakta zorlansa da, bu noktada uzun sömürgecilik geçmişinin
oluşturduğu derin yapılaşmalar göz ardı edilemez.
Peki kendini
sömürgeleştirilmemiş addeden yapılar bunun dışında mıdır? Gözlemler bu kitle
için sömürgeleştirilenlerle benzerliklerin kurulabileceği ve kendinde bir
sömürgeleştirmeyle tanımlanabilecek bir sürecin olduğunu ortaya koymaktadır.
Malzemenin
işlerlik kazanmasında, sömürgecilik döneminin ürettiği şartlar kadar, kendini
bile/isteye sömürgeciliğe zorlayan, öz-sömürgecilikle (self-colonization) anılmayı hak eden çevrelerin varlığı önemli rol
oynamaktadır.
Hemen yanı
başımızda biten, azınlıkçı, etnikçi söylemle kendilerini ortaya koyan ve bu
söylemin sözde eleştirdikleri Batı’nın, Batı düşüncesinin ve içinde bir süre
yetişip/yetiştirilip salıverildikleri kampüsler içerisinde şekillendirilen
kişiler bağlamında da tecrübe etmek herhalde kesinliği sorgulanamayacak bir
durum arz etmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder