Mehmet
Özay 13.02.2018
Çin devlet başkanı
Şi Cinping’in uzun Çin yeni yılı tatili öncesinde ordunu modernleştirilmesi
konusundaki çıkışıyla bir kez daha gündemi oluşturuyor. Bu durum, Çin’in
ekonomik kalkınma yarışında bugün sadece şehirleşme, ticaret, ekonomi ve
uluslararası yatırımlarla dünya kamuoyu önüne taşımakla kalmadığını kanıtlıyor.
Bu süreçte Çin, aynı zamanda askeri modernleşmesiyle de öne çıkıyor. Bu durum, hiç
kuşku yok ki Çin için bir kazanım olarak değerlendirilir. Anacak, başta komşu
ülkeler ve bölge için olmak üzere küresel bağlamda, yeni bir gücün temerküz
etmesinden öte, yeni bir emperyal politikalara doğru giden sürece de işaret
etmektedir.
Bu konuyu bir kez
daha gündeme taşımamın nedeni, Çin devlet başkanı Şi Cinping’in Çin yeni yılı
öncesinde devletin ileri gelenleriyle ordunun modernleştirilmesi konusunda
yaptığı toplantı. Çin’in, özellikle bir süredir zaten modernleşme çabalarının
sürdürüldüğü ve bu bağlamda üçüncü uçak gemisinin hazırlıklarına bu yıl
itibarıyla başladığı biliniyor. Bununla birlikte, Cinping’in konuyu gündemde
tutma çabası bir yandan Çin kamuoyu, öte yandan dünya kamuoyuna verilmek
istenen mesajlarla ilgili. Bu bağlamda, Çin hiç kuşku yok ki, özellikle Doğu
Asya’dan Malaka Boğazı’na ve oradan dev Hint Okyanusu üzerinden Doğu ve Güney
Afrika sahillerine uzanan su yolları üzerinde var olmayı hesap ediyor.
Şi Cinping, geçen
hafta sonu ülkenin güneybatı eyaleti Sichuan’a yaptığı ziyarette havacılık
konusunda ‘Çin mucizesinin’ devamına yönelik söylemiyle dikkat çekmişti. ‘Çin
mucizesi’ tabiri sıradan bir kullanım değil. Aksine, ‘Amerikan mucizesi’ne
gönderme yapan ve Çin’in hedeflerini ortaya koyması bakımından önemli. Cinping,
bu ziyaretinde Güney Çin Denizi’ndeki tartışmalı adalar Paracels’de konuşlanmış
olan birliklere mensup askerlerle video görüşmesi yaptı. Başkan Cinping’in bu video
görüşmesi öyle sıradan bir hadise olmak değil. Bu görüşme hiç kuşku yok ki, Çin
yönetiminin “bu adalar” üzerindeki egemenlik hakkını devam ettirtiğini en üst
düzeyde ilânı anlamına geliyor.
Öyle ki, yukarıda
dikkat çekilen, Çin ordusunun modernleşmesi, tam da bu sürecin en önemli aşamalarından
ve sürdürücü güçlerinden biri kabul edilen bu Adalar üzerinden gerçekleşiyor.
Çin, ordusunun hareket kabiliyetini artırma yönünde gayret sarfederken, ABD
benzeri yapılanmayla bir dizi aktarma organlarına ihtiyaç duyuyor. 2013 yılında
başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana, Cinping’in orduda reform çabasının en
önemli hedeflerinden biri de bu. Dağınık bölgelerdeki birliklerden oluşan Çin
ordusunu güçlü bir merkezi yapıya kavuştururken, kara birliklerinden ziyade
deniz ve hava kuvvetlerinin varlığına ağırlık vermek. Ve bu iki gücün hareket
kabiliyetini, tıpkı ABD sisteminde olduğu gibi mobilize bir düzeye çıkartmak.
Bu sürecin
başlangıçlarından biri de, Vietnam açıklarındaki Paracels Adaları’ndaki suni
adalar ile bu adalar üzerinde sivil ve askeri amaçlı alt yapı çalışmalarının
gerçekleştirilmesiydi. Geçen yıl bu dönemde merkezi Washington’da bulunan
Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’ne bağlı Asya Denizcilik Şeffaflık
İnisiyatifi adıyla bilinen kurum tarafından yapılan açıklamada Çin’in Paracels
Adaları’nda toplam yirmi noktada askeri alt yapı faaliyetlerini sürdürdüğü
belirtilmişti. Çin’in benzer bir yapılanmayı Filipinler’in batısındaki Spratly
Adaları’nda da yaptığı biliniyor.
Çin’in başkenti
Pekin’de ordunun modernizasyonun dair bu yönde gelişmeler gerçekleşirken, acaba
Çin yönetimi bununla neyi hedefliyor sorusunu da sormak gerekiyor. Çin
yönetiminin askeri yapılaşmasıyla, Çin kamuoyuna dönük vermekte olduğu mesajların,
bir yüzyılı aşkın bir geçmişle bağlantılı yönü olduğu ortadadır. Zaman zaman da
ifade ettiğimiz üzere, bir yandan İngiltere’nin 19. yüzyıldaki öte yandan
Japonya’nın 20. yüzyıl ilk yarısında özellikle de 1930’lu yıllardaki Çin’in ticaret
ve ekonomi yaşamındaki varlıkları ve teritoryal sahasına nüfuzları Çinliler
üzerinde bıraktığı tesir bugüne kadar devam etmiştir. Dönemlerinin bu iki
önemli küresel gücü karşısındaki konumları, Çinlilerin benliklerine kazanmış
aşağılık duygusunu aşma amacına matuf bir yönü olduğunu söylemek abartı
olmayacaktır.
En azından, rejimi
idare edenlerin bu yönde psikolojik bir yönelimi siyasi bir emele dönüştürme
gibi bir bilinçle hareket ettikleri düşünülebilir. 1980’li yılların sonlarına
doğru Sovyet Sosyalist blokta birbiri ardına yaşanan kırılmalara karşısında,
Çin yönetiminin bu süreçten ‘kurtulabilmesinin’ ardında, belki de yukarıda dile
getirilen tecrübenin bir etkisini olduğunu dahi söyleyebiliriz. Çin yönetimi,
bir kez daha ve bu sefer ‘yeni sömürgecilik’ dalgasına muhatap kalmama adına,
siyasi rejimine sadık kalırken, ekonomisini liberalleştirirken, bundan ordunun
da payını alması yönünde ciddi adımlar atıyor. İşte orduda ki reform girişim
bunun bir eseri.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder