Mehmet Özay 24 Kasım 2015
27. ASEAN Genel Kurul
toplantısı, dönem başkanı Malezya’nın ev sahipliğinde hafta sonunda başkent
Kuala Lumpur’da gerçekleştirildi. Toplantıların odağında, 2016 yılı itibarıyla
hayata geçirilmesi plânlanan ASEAN “Ekonomi
Birliği Deklarasyonu” imzalandı. Böylece, 2003 yılında gündeme getirilen
Ekonomik Birlik olgusu, aradan geçen on iki yıllık süre sonunda imzalanmış
oldu. Söz konusu bu toplantı çerçevesinde, ASEAN’la stratejik ortaklığı bulunan
sekiz ülke devlet ve başbakanlarının varlığı toplantıları daha da önemli kılan
bir unsurdu. ASEAN ile stratejik
ortaklar arasındaki görüşmeler de, ASEAN Ekonomik Birliği toplantıları kadar
önem arz ediyordu.
Malezya hükümetinin
toplantılara “Halkımız, Toplumumuz ve Vizyonumuz” başlığını belirlemiş olması,
Başbakan Necib bin Razak’ın, yaklaşık bir yıl önce ASEAN’ın ‘insan merkezli’
bir birlik olarak gördüklerini açıklamasının bir sonucu. Toplantıların bir
yanında da, bu insan merkezli duruşa atıf olarak değerlendirilebilecek örneğin,
insan kaçakçılığı, giderek yaşlanan nüfus, kadın ve çocuklara yönelik şiddet
gibi bazı çalışmalar ve anlaşmalar gündeme geldi. Bununla birlikte, insan
merkezlilik konusunda bölge ülkelerinin ne denli bir ‘merkezi’ konum aldıkları veya
ilgili konular üzerinde ne denli ciddi bir şekilde durdukları hususu da,
özellikle sivil toplum ve akademi çevrelerinde tartışılmaya devam ediyor. Bu
çerçevede, bölgenin değişik bölgelerinde sonlandırılmış veya halen devam eden
çatışmalardan doğrudan veya dolaylı olarak etkilenmiş kitlelerin hak
mücadelelerine ulusal hükümetlerin ve de bölgesel organizasyonların sonuç
almaya matuf bir yaklaşım sergilememeleri, herhalde insani duruşdaki
yoksunluğun ne anlama geldiğini göstermektedir.
Bunun yanı sıra, nadir de
olsa bazı siyasilerin de öne çıkıp eleştirel yaklaşımlarına tanık olunuyor.
Singapur Başbakanı Lee Hsien Lhoong imza töreni akabinde yaptığı açıkmalarda bu
hususa dikkat çekti. Lee, bölge ülkeleri vatandaşlarının ASEAN’lılık
aidiyetindeki zaaflarının, aslında ülkelerin yönetimleri arasında ekonomi dahil
olmak üzere işbirliklerinin de istenen hızda ilerlemesi önündeki nedeni
oluşturuyor. Bölge ülkelerin halkları, özellikle ekonomik koşutlanmışlıkla
üretim araçları sürecinde birer ‘atıl’ figür rolü oynamanın dışındaki
etkinliklerine olanak tanınmamasıyla dikkat çekiyor. Bunu belki de en çok,
görece ekonomisi gelişmiş ülkelerin diğer bölge ülkelerinden insane göçünü konu
edinmeleri oluşturuyor. Bu husus bile tek başına, insane kaçakçılığı gibi
bölgenin en önemli ‘insani’ sorunlarının ortaya çıkmasındaki başat nedeni
oluşturuyor.
Bu noktada, durup acaba
Myanmar’dan başlayıp, Endonezya Takımadaları’nın en ucuna kadar uzanan
toprakların dini-kültürel ve sosyal gerçekliklerinin birbirleriye teması,
birbirlerini anlama ve tamamlama süreçlerine tabii olup olmadıkları yüksek
sesle dillendirilmeyi hak ediyor. Bir yanıyla Budist çoğunluğun egemen olduğu
bölgeler, öte yanıyla Malay ırkının kahir ekseriyetini oluşturan İslamiyetin
varlığı, şu veya bu şekilde Çin gibi kadim bir medeniyet mensubiyetiyle öne
çıkan Çin diasporası bir zenginlik unsur kadar, aynı zamanda toplumsal
dışlanmışlıkların da sebebi olabiliyor. Ve bu noktada kat edilmesi gereken
epeyce bir yol var.
Bugün, bölge ülkeleri
arasında Ekonomi Birliği’nin gündeme gelmesi bir tesadüf eseri değil. ASEAN’ın
1967 yılındaki kuruluşundan bu yana, siyasi ve kültürel ilişkilerden ziyade,
bölge ülkeleri arasında ekonomi temelli bir yaklaşım olmasına rağmen, bunun
kurumsal bir yapılaşma çerçevesinde ekonomik birlik sürecinin yakalanması için
uzun yıllar geçmesi gerekti. Bu bağlamda, ASEAN’ın Avrupa Birliği’ni model
aldığı biliniyor. Pazar günü imzalanan deklarasyon ile 2003 yılında karar
verilen süreç sonuca ulaşmış gözüküyor. Ancak, Singapur Başbakanı Lee Hsien
Lhoong’nun imza sonrasında yaptığı açıklamada ortaya koyduğu üzere, anlaşmanın
pratikte bir karşılığının olabilmesi için yapılması gereken işler o kadar da
azımsanacak kadar değil. Bu noktada, ortak pazar, mal ve hizmetlerin serbest
dolaşımı, üretim süreçlerinde standardizasyon vb. gibi konularda bitirilmesi
gereken süreçler bulunuyor. Yapılan açıklamalarda anlaşmaya konu olan
hususların %80’inin bitirilebildiği belirtiliyor. Zaten bu nedenledir ki, aynı
günlerde ASEAN 2025 Deklarasyonu’n imzalanması ASEAN içinde ekonomik
yapılaşmanın daha uzun sürece yayıldığının ip uçlarını veriyor.
Söz konusu ekonomi
birliğinin ve 2025 Deklarasyonu’nun imzalanması, bölge ülkeleri arasında
yakınlaşmayı tetikleyeceğine kuşku yok. ASEAN’ın kuruluşundan bu yana adım adım
‘nitelikli’ bir birlik haline gelmesinin önündeki zorlukların başında yaşanan
ic savaşlar, askeri rejimlerin rolü son derece büyük. Bu etkinin bugün en
azından bölgedeki kimi sivil yönetimler bağlamında tam anlamıyla ortadan
kalktığını düşünmek de yanlış. Bunun en son örneği kuşku yok ki, Myanmar.
Myanmar demişken, akla 2. Dünya Savaşı sonrasının gelecek vaad eden Güneydoğu
Asya’nın ‘parlayan yıldızı’ Myanmar geliyor. Bugün de, Ekonomi İşbirliği
Anlaşması imzalanmasıyla en azından orta vadede geleceğe umutla bakan bir ASEAN
doğduğuna dikkat çekmek gerekir. Bu umut vaat eden geleceğin bir yanında
Myanmar’ın bir sıçrama yaparak, bundan yaklaşık 80 yıl önce kendisine biçilen
rolü yerine getirip getirmeyeceği de Birlik içerisinde önem taşıyor.
Bu noktada ABD, Çin,
Japonya, Hindistan, Güney Kore, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada gibi dünyanın
endüstrileşmiş ülkelerinden oluşan stratejik ortakların birbirlerine yakınlığı
kadar rekabetleri de ASEAN ile ilişkilerde belirleyici bir unsur. Bu ortakların
siyasi ve ekonomik yapılarına geniş bir perspektiften bakıldığında Çin ve Hindistan
hariç tutulduğunda, diğerlerinin benzer bir platformda yer aldıkları
görülecektir. ASEAN’ın stratejik partnerlerle ilişkisinde ilgili ülkelerin
küresel eko-politik stratejileri belirleyici olmaktadır. Bu noktada, Doğu ve
Güney Çin Denizi, Malaka Boğazı ve Hint Okyanusu gibi son derece önemli su
yolları ve dünya ticaret ağının vaz geçilmez ülkeleri ve siyasi bloglarının
varlığı akla güvenlik unsurunu getiriyor. Bu nedenledir ki, ana toplantılara
eklemlenmiş olarak gerçekleştirilen ikili görüşmelerde ekonomik işbirlikleri,
ticaret ve yatırım olanakları kadar, güvenlik konusu da kayda değer bir şekilde
yer aldı. Özellikle, son dönemde Avrupa’ya kadar uzanan terör saldırıları,
bölge ülkelerinde de hassasiyet oluşturuyor.
Kuala Lumpur’daki Zirve,
aynı zamanda 2016 yılı dönem başkanı Laos’a görev teslimi anlamı taşıyordu.
Önümüzdeki yıl, ASEAN toplantılarının, dünyada pek de fazla tanınmayan Laos’da
gerçekleştirilecek olması bölgenin bu küçük ülkesi için kuşkusuz ki bazı
avantajlar anlamı taşıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder