10 Kasım 2015 Salı

Çin-Tayvan Yakınlaşması ve Bölge Barışı / Convergence of China and Taiwan and Regional Peace

Mehmet Özay                                                                                                 10 Kasım 2015
Çin Devlet Başkanı Xi Chinping Tayvan Devlet Başkanı Ma Ma Ying-jeou ile Singapur’da biraraya gelmesi, Doğu Asya siyasi tarihinde 66 yıl sonra önemli bir gelişme olarak yankı buldu. Bu buluşma, iki siyasi yapıya bölünmüş Çin toplumu arasında uzun süren Soğuk Savaş’ın sona ermesi olarak yorumlanıyor. Öte yandan, iki liderin Çin İmparatorluğu’nun ‘kutsal’ rengi kabul edilen sarı renkli panelin önünde kameralara poz vermeleri uzun ve derin bir geçmişe gönderme yapıyor. Çin imparatorluğuna yapılan bu göndermeyle, seküler yapılarıyla öne çıkan iki ülke halklarını ortak bir noktaya taşımanın hedeflendiğini söyleyebiliriz.
Hiç kuşku yok ki, iki Başkan’ın buluşması, Çin’in Tayvan Adası’nı bünyesine katmak için askeri çözümden siyasi çözüme kaydığı 1979 yılından sonra gelinen en önemli aşama kabul ediliyor. İki farklı ve birbirine rakip devletin liderleri arasında, Cumartesi günü yapılan görüşme ikinci dünya savaşından sonra bölgedeki geniş Çin toplumunun ‘İki devletli’ bölünmüşlüğünü uluslararası kamuoyu önünde açık seçik ortaya koyarken, bir yandan da olası bir siyasi birleşmenin kapısını aralama niyeti taşıyordu. Pek çok yönüyle ele alınmayı hak eden bu görüşme hiç kuşku yok ki, Doğu ve Güneydoğu Asya’da son dönemde esen siyasi anlaşmazlıkların tam da ortasında gerçekleşmesiyle dikkat çekiyor. Bu ‘son’ gelişme bile, bölgenin ne kadar dinamik ve her gün yeni bir politikanın veya gelişmenin zuhur edebileceğini ortaya koyuyor.
Görüşmenin Singapur’da gerçekleşmesi de, aslında Doğu ve Güneydoğu Asya’nın siyasi ve ekonomik yakınlığının bir göstergesidir. Ayrıca, Çin etnik çoğunluğunun hakimiyetindeki Singapur, her daim sürdürdüğü ekonomi öncelikli politikaları sayesinde bölgenin diğer ülkeleriyle olduğu gibi, Çin ve Tayvan’la olan ilişkileri, düne kadar biraraya gel/e/meyen bu iki ülkenin buluşabileceği ideal bir mekân olduğunu kanıtladı. Aslında Singapur bu rolü ilk defa da oynamıyor. İki ülke yetkilileri arasında 1993 yılında başlatılan alt düzeyli toplantıların merkezi de Singapur’du. Son dönemde görüşmelerin sonuç verir bir hale gelmesinde, 2008 yılında Tayvan seçimlerini, “birleşmeye” sıcak bakan Ma’nın kazanması oldu. O yıldan itibaren özellikle ticari alanda 23 anlaşmaya imza atılması geçen günkü toplantının birer adım niteliğindeydi.
Bu toplantının, Çin’de ve Tayvan’da dikkatle izlenirken, bölge ve uluslararası camiada da kayda değer bir ilgi vardı. Neredeyse bölgenin önde gelen tüm medya organlarında haber dışında analiz yazıları gelişmeyi detaylı bir şekilde ortaya koyuyordu. Belki öncelikle şunu hatırlatmakta fayda var. Var olan bölünmüşlüğün, sömürgecilik dönemine kadar uzanan bir geçmişi olsa da, uzakdoğunun çekik gözlü ve etnik kökenli Çinlilerinin, Çin ve Tayvan gibi iki farklı ülkede bağımsızlık sürdüğü pek de yaygın bir şekilde bilindiği söylenemez.
Yirminci yüzyıl başlarında milliyetçilik ile Çin’de yankı bulan komünist ideolojinin yapılaşmasının 2. Dünya Savaşı’nın akabindeki iç mücadelesi sivil savaşın ardından kopuşu ve rakip iki farklı siyasi yapıyı doğurdu. Milliyetçi Çin hareketinin mücadeleyi kaybetmesiyle Tayvan Adası’na göç eden önemli bir nüfus yapısı yeni bir devletin nüvelerini oluşturuyordu. Bu bölünme kendi haline bırakılacak bir siyasi çekişme değildi. Doğu Asya’nın önemli ülkesi Japonya ile, bölgede küresel siyasi ve de ekonomik hegemonyasını sürdürmede kararlı ABD’nin destek verdiği Tayvan, Birleşmiş Milletler’e kabulü Çin’e siyasi olarak atılacak çelmelerden biriydi. Diğer ülkeler de Çin’le geliştirdikleri ilişkilerde “Tayvan” bir sorun olarak nüksedebiliyordu.
Çin’deki hikâye ise malum…  2. Dünya Savaşı sonrasında ülkenin hangi siyasi akımın izinde yol alacağına verilecek karar sivil savaşla belirlenmiş ve komünist Çin yanlılarıyla milliyetçi Çin arasında yaşanan mücadelede kazanan ilki olmuştu. 1949 yılında Mao Zedong’un liderliğinde komünizme merhaba diyen Çin, o günden bu yana Çin Halk Cumhuriyeti adıyla komünist tek parti rejimiyle yönetiliyor.
Şi Cinping’in, Ma ile buluşması Tayvan’da Ocak ayında yapılacak seçimler öncesine gelmesi iki ülke arasında buzların eritilmesiyle kalmayıp, önümüzdeki dönemde birleşmenin yolunu açmaya matuf bir girişimdi. İki ülkede birleşmenin ne zaman gerçekletirileceği senaryoları ve yöntemleri zaten bir süredir gündemdeydi.
Bununla birlikte, bu görüşmeye tepkilerden de söz etmek gerekir. Bu çerçevede Çin’de şahinler askeri çözümü göz ardı etmezken, Tayvan’da da dünden bugüne kazanılan demokratik değerlerden feda edilmeyeceğine vurgu dikkat çekiyor. Tayvan kamuoyu ve siyasileri nezdinde Çin’le birleşme ihtimalleri Çin’in Hong Kong politikasıyla birlikte ele alınıyor. Hong Kong’un 1997 yılında İngiltere’den Çin’e devrinden bu yana yaşananlar Tayvan Adası’nda yakinen izleniyor. Özellikle, Hong Kong’daki “demokratik yapıya” Pekin yönetimince yapılan müdahale ve özellikle Hong Kong özel yasasının önemil maddelerinin işletilememesi nedeniyle, Ada’da gerçekleşen gösteriler Tayvan kamuoyunda, Çin’le birleşme konusundaki kaygıları artırıyordu. Öyle ki, 23 milyonu aşkın nüfusa sahip Ada’da Çin’le birleşmeye dair olumsuz bir yönelimden bahsediliyor. Bu kaygının giderilmesi mevcut şartlarda Çin yönetiminin elinde. Çünkü ortada Hong Kong gibi bir örnek halen cap canlı ortada duruyor.
Toplantı sonrasında Şi Cinping’in yaptığı açıklamada “Bizler bugün tarihimizdeki trajedilerin tekrarlanmaması için buradayız” açıklaması önemliydi. Şi Cinping’in bu açıklaması, sadece Tayvan’la olan tarihi ayrışmaya dair değil, geniş anlamıyla Doğu ve Güneydoğu Asya ülkeleriyle yaşanan adalar krizi bağlamında bölge ülkelerine dolaylı da olsa pozitif bir mesaj olarak okunmaya elveriyor. Şi Cinping “tarihi trajedinin tekrarlanmasını” dile getirirken, bundan, biraz da iyimser bir bakışla, rahatlıkla adalar krizi bağlamında farklı, ancak bölgesel bir trajediye kapı aralamayacağı anlamı çıkartılabilir. Batı nezdinde de önem taşıyan tek ulus, iki ülke ayrışmasının bugüne kadar görece arka plânda kalmasına sebep, Çin ana kara parçası ile Tayvan Adası’nın birbirinden sadece 160 km mesafede bulunması. Yani, Tayvan Boğazı olarak adlandırılan deniz yolu, örneğin Güney Çin Denizi’ndeki kayalıklar/suni adalar gibi uluslararası deniz ticaretinin merkezini oluşturmuyor.
Öte yandan, yeni yılın hemen başında Tayvan’da yapılacak seçimlerde bağımsızlık yanlısı söylemi ile dikkat çeken muhalefetteki “Demokratik İlerlemeci Parti” (DPP) lideri ve başkan adayı, Tsai Ing-wen, Şi Cinping ve Ma görüşmesini eleştiriyor. Bunun nedeni ise, Kuomintang Partisi Başkanı ve bugünkü Devlet Başkanı Ma’nın Çin’le yakınlaşmaya yeşil ışık yakması. Tayvan başkanlık seçimlerini kazanma ihtimali yüksek olan Tsai, Çin ve Tayvan’ı büyük Çin toplumunun iki yapısı olarak adlandıran “92 Konsensüsü” olarak adlandırılan her iki ülke arasında birleşmeye öngören metni tanımadığını açıkladı. Tayvan’daki iki önemli partinin Tayvan’ın ulusal duruşuna dair geliştirdikleri bu farklılık bile, 1949 yılından bu yana Tayvan’da ne gibi değişiklikler olduğunu ortaya koyuyor.
Bununla birlikte, ikili görüşmede herhangi bir belgeye imza atılmamış olması, buluşmayı nabız yoklama ve iki ülke kamuoyunu önümüzdeki dönemdeki olası toplantılara hazırlama gayesi taşıdığı şeklinde yorumlanabilir. Tayvan’ı Çin önünde rahat bir konumda olmaya sevk eden ise, ekonomik olarak kalkınmış, kendine özgü bir demokratikleşme sürecini uygulamaya geçirmiş olmasında yatıyor. Ancak Tayvan bu değerlerini uluslararası kamuoyu ile paylaşma noktasında yaşadığı sınırlılıkları Çin’le belirli ölçülerde anlaşma yaparak giderme arzusu, Çin’in ‘büyük Çin toplumunun yegâne temsilcisi benim’ duruşuyla çelişiyor. Kuşku yok ki, önümüzdeki süreçte iki hükümet arasında yapılacak doğrudan görüşmeleri, doğrudan bir siyasi birleşmeden ziyade, Tayvan’ın söz konusu bu taleplerine Çin’in ne şekilde karşılık vereceği şekillendirecek.

http://www.dunyabulteni.net/haber-analiz/345723/cin-tayvan-yakinlasmasi-ve-bolge-barisi


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder