Mehmet Özay 16 Temmuz 2015
Endonezya’da geçen
yıl sonlarına doğru önemli vaadlerle Devlet Başkanı koltuğuna oturan Joko
Widodo (Jokowi) aradan geçen hiç de azımsanmayacak sürede, geniş halk
kesimlerini tatmin etmekten uzak bir performans sergiliyor. Tabii, Jokowi ‘iktidarının’
böylesi bir yönelim almasında, ülke siyasal yaşamının köklü kurumlarıyla olan
iletişim veya iletişimsizliğinin önemli payı var. Öncelikle şu hususu saptamakta
fayda var. Jokowi siyasal yaşamın odağındaki mevcut politikacılarla
kıyaslandığında kelimenin tam anlamıyla sivilliği ile öne çıktığına şüphe yok.
Bunu da, daha Solo Belediye Başkanlığı döneminden başlayarak halkla her
fırsatta birliktelikte, onları dinleyeme verdiği önemde ve de seçim öncesinde
sunduğu gelecek projeksiyonunda görmek mümkün. Öte yandan, özellikle Cakarta
Valiliği ile başlayan ve Başkanlık adaylığı serüveni ile zirve yapan merkez
siyasi güçlerle etkileşimi onun nasıl bir Başkanlık profiline imza atabileceği
konusunda ipuçları da veriyordu.
Bu süreçte bugün
gelinen noktada, Jokowi, ülkenin Endonezya milliyetçi hareketinin köklü temsilcisi
“Demokratik Mücadele Partisi” (PDI-P) içinde sıradan bir üye görünümünde. Devlet
başkanı olmakla birlikte, bu üyelik onu ne partinin onursal başkanı Megawati
Soekarnoputri, ne de partinin resmi başkanı ve Megawati’nin kızı Maharani ile
aynı kefede ele alınmasına yol açıyor. Jokowi’nin partisiyle olan ilişkisi
niçin bu denli önemli sorusu sorulabilir elbette. Bunun en açık cevabı, Başkanlık
koltuğuna oturacak kişinin bugüne kadar bir siyasi parti başkanlığından gelmesi
gerçeğinde yatıyor. Bu da seçilen başkanın temsil ettiği siyasi bir hareket, şu
veya bu şekilde kayda değer bir ideolojik yapılaşmayı yönetebilme becerisi ile ülke
genelinde önemli bir siyasi kadroyu mobilize edebilmesini anlamına geliyor.
Tüm bu
hususları dikkate aldığınızda, Jokowi’nin daha geçen yılki seçimler öncesinde
tartıştığımız ‘liderlik’ meşruiyetinin ne anlama geldiğini bugün daha iyi görebiliyoruz.
Çünkü seçim sonrasında Jokowi’nin mevcut partilerin başkanlarıyla farklılığı bir
‘siyasi zaafiyet’ olarak ortaya çıktı ve bu zaafiyet devam ediyor. Burada
sorun, Jokowi’nin temsil ettiği sivilliğin, siyaset arenasında karşılığını
oluşturamamış olmasında yatıyor. Bunu aradan geçen yaklaşık sekiz aylık süre
zarfında bir dizi politikalarda gözlemlemek mümkün.
Jokowi’nin bir
siyasi harekete liderlik yapamaması kadar, ortaya çıkan sorunlardan biri de bugüne
kadar reformcu siyasi hareket olduklarını iddia eden kimi partilerin Jokowi’ye
destek vermemeleridir. Aksine, bu siyasi hareketler başkanlık yarışını kaybeden
eski general Subianta Prawobo’yu desteklemeleriyle büyük bir çelişkiye de imza
atmış oldular. Bu desteğin seçim sonrasında da sürerek Meclis’te, özellikle
Jokowi’nin gündeme taşıyacağı değişim politikalarına engel olmalarıyla da öne
çıkacakları öngörülebiliyor.
Bu nokta,
Endonezya siyasetinde sadece mevcut başkan, yani Jokowi’nin siyasi temsiliyetindeki
sorun kadar, reform yanlısı iddiasındaki siyasi hareketlerin, temsilcisi
oldukları ideolojilere muhalif icraatlara imza atmalarının da ülkede sağlıklı
bir siyasal yaşama geçilememesindeki rolü incelenmeye değer.
Başkan ve
siyasal partiler eksenindeki bu parçalanmışlık, siyasetin odağında olmayan,
ancak bu arenayı olabildiğince kendi çıkarlarına hizmet ettirebilme imkanını
tarihsel olarak geliştirmiş kimi kurumların önünü açıyor. Bunların başında,
1998’de başlayan reform sürecinde zaman zaman geri çekildiği söylenebilecek ve
birbiriyle açık/gizli rekabet halindeki Emniyet Müdürlüğü ile Ordu teşkilatının
yeniden güçlü birer aktör olarak öne çıkma eğilimi sergiliyorlar. Bu kurumların
ekonomiden etnik yapılarla ilişkilere kadar müdahil olabilecekleri alanların
genişliği, sivil siyaset ve sivil toplum yaşamı için nasıl bir tehdit ve
tehlikeye yönelindiğinin de işareti olmakta.
Reformcu
söylemle başkanlık koltuğuna oturan Jokowi’nin ilk aylarında bu söyleminin
sınanmasını sağlayacak önemli gelişmeler oldu. Bunlarından başında Emniyet
Genel Müdürü atamasında yaşandı. Başka bir adaya gerek kalmaksızın Başkanlık
ofisinden Budi Gunawan adının çıkması bir anda gözleri PDI-P’ye çevrilmesine
neden oldu. Gunawan, 2000’li yılların başında Megawati’nin devlet başkanı
olduğu dönemde yakın koruması olarak görev yapmış ardından da ‘siyasetçi’ ile
‘polis şefi’ arasındaki ilişki devam etmişti. Megawati’nin, işte böylesi bir
ilişkiyi pekiştirecek şekilde Başkan Jokowi’den tek aday olarak Gunawan
atamasını istediği yönünde kanılar mevcut.
Bu noktada
ülkenin kilit kurumları arasında iletişimsizliği gündeme getirecek gelişme ise,
‘Yolsuzlukla Mücadele Kurumu’nca (KPK) Gunawan’ın 2006-2009 yıllarına ait
yolsuzluk icraatlarının yeniden gündeme taşınması oldu. Siyasetçi-polis
şefi-yolsuzlukla mücadele kurumu çekişmesinde asıl zararı gören ise, ‘halkın
temsilcisi’ sıfatıyla başkanlık koltuğunda oturan Jokowi oldu. Geniş kitlelerin
beklentisi, Jokowi’nin bu oyunu sivil idarenin lehine olacak şekilde
yönetebilmesi yönündeydi. Ancak daha seçimler öncesinde başlayarak sorunlu
olduğuna dikkat çekmeye çalıştığım Jokowi-PDI-P ilişkisinin, böylesi sonuçlar
doğurmuş olmaya başlamasında şaşırtıcı bir durum olarak değerlendirmek de
mümkün değil. Bu önemli sınav, Başkan Jokowi’nin, Megawati’nin siyasi
liderliğine ve de tercihlerine boyun eğme konumunda kaldığı imajının doğmasına
neden olduğu gibi, halkın memnuniyetsizliği bir yana, emniyet kurumu tarafından
da baskıya maruz kaldı. Bu baskının en görünür ifadesi ise, emniyet
birimlerinin intikam duygularıyla KPK’yı hedef alan girişimiydi. Tabii bu kısa
metinde bu denli detaylara girmenin zorluğundan söz edilebilirse de, bir nebze
olsun bu karmaşık ilişkide “kimin eli kimin cebinde”yi ortaya koymak adına
maruz gösterilebilir.
Burada
söylenmesi gereken, kurumsal bağımsızlık kadar, kurumlararası yetki ve
sorumluluk karmaşasının kendi başına bir sorun olarak varlığıdır. 1998 reform
sürecinin bir yansıması olarak ülkede dokunmadık toplumsal kesim bırakmayan
yolsuzluk heyulasıyla mücadele için kurulan KPK’ya açılan sahanın, gene ülkenin
emniyet müdürlüğü gibi köklü ve önemli kuruluşlarından biri tarafından köşeye
sıkıştırılmaya çalışılması, ‘yolsuzluk’ olgusunun güç ile ne denli bir
‘ittifak’ oluşturduğunu da ortaya koyuyor. Nedeni de, KPK’nın sorumluluk
alanına giren sahanın, aynı şekilde Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı kimi
birimlerce de yürütülebilirliğinin devam ediyor oluşu. Bu nedenledir ki,
emniyet içindeki yapılaşmalar, bu güce binaen, Başkan’a rağmen, yeni polis şefi
atamasına konu olan Gunawan’ı koruma adına, kurumsal bir tepkiyle KPK’yı
kuşatma operasyonu başlattılar. Ve bu sürece de Başkan’ın yönetişim zaafı
damgasını vurdu.
Emniyetin
açtığı bu yolun Jokowi için hiç de ‘hayırlı’ olduğu söylenemez. PDI-P’nin
desteğini almış emniyet kurumu Jokowi’nin bir an önce üzerine gitmeyi istediği,
örneğin petrol mafyası ve orman ürünleri kaçakçılığı başta olmak üzere
yolsuzluk konularında nasıl başarılı olabileceği üzerinde de düşünülmesi
gerekiyor. Siyasi partiler ile ülkenin köklü kurumları üzerinde herhangi bir
siyasi ağırlığı olmayan Jokowi’nin bu zorluğu görmediğini söylemek mümkün
değil. Belki bunun içindir ki, bu hadiseler öncesinde Emniyet Müdürlüğü
bütçesini %18 oranında artırmayı uygun görmüştü.
Yukarıda
zikredilen kurumların yanı sıra, Meclis ve Başkanlık gibi üst siyasi kurumlar
arasında ilişkilerde de sağlıklı etkileşimden ve sinerjiden bahsedilemeyeceği
gibi, ülkenin köklü kurumlarının birbirleriyle ve de Başkanla ilişkilerinin
bugüne değin sağlıklı bir rotaya oturduğunu ileri sürmek güç. Bu anlamda, geniş
halk kitlelerinin beklentileriyle, Cakarta siyasetinde ve bu siyaseti
çevreleyen kurumların yönelimlerindeki farklılaşmada olumlu bir değişiklik beklentisi
zayıf.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder