Mehmet Özay 28 Temmuz 2012
Türkiye'de son birkaç haftadır olan
biteni sorgulamamızı gerektirecek bir gelişmeye tanık oluyoruz. "Olan
biten nedir?"den kastım Arakan dolayımında yaşananlar elbette. Arakan ile
ne anlıyoruz, neler yapıyoruz bu yazıda kısaca ele alacağım. Arakan derken, bir
halkın bir yerden bir yere göçe zorlanması mıdır? Açlık ve sefaletle yüzleşmesi
midir? Ya da çok daha geniş kapsamlı sosyolojik ve siyasi bir sorunla karşı
karşıyayız da anlamak istemiyoruz ve palyatif tedbirlerle işi geçiştirmek mi
istiyoruz? Cesaretle bu ve benzeri sorular üzerinde durmak Arakan'ı ve
Arakan'da olan biteni anlamanın önemi tartışılmaz.
Kısaca yardım boyutuna bir
bakalım... Arakanlıların açlığa, sefilliğe, yoksulluğa ve yoksunluğa maruz
bırakılmalarıdır görülmesi gereken ilk elden. Ancak sorunu bununla
sınırlandırmadan, salt bu sorunu sürekli ön planda tutmadan, işi yerli yerine
oturtarak yapılması gerekenleri yapmak. Neden mi? Çünkü Arakan'a aşağıda
değineceğimiz çerçevede bulunacak çözüm, zaten Arakan'ı bu açlıktan sefaletten
ve yoksunluktan kurtaracak yeterlilikte de ondan. Arakan coğrafyası, tıpkı
diğer Güneydoğu Asya coğrafyasının genelinde olduğu gibi irili ufaklı pek çok
nehrin suladığı verimli tarım arazilerinin, balıkçılığın ve ormancılığın
geliştiği geleneksel ekonomik yapının hakim olduğu ve bununla birlikte, moda
tabirle jeo-stratejik önemi kadar yer altı kaynakları ile de öne çıkmaktadır.
Yani Arakan "kendi halinde ele alındıkta, yardıma ihtiyaç duymayacak
değerlere sahiptir.
Bununla birlikte, Arakanlılara
yapılan ve adına "insani yardım" denilen olgunun, gönüllerimizi
okşayan manzaralara yol açtığını düşünebilir miyiz? Önceki yazımızda dile
getirdiğimiz üzere "Arakanlılar Mücahir olmuş, Ensarını bekliyor"
dememizin karşılığında, Arakanlılara pirinçten (bunu sembolik olarak ifade
ediyorum, çünkü bölge halkının temel gıda tüketimi pirince dayalıdır) ibaret
kalacak bir yardımla sınırlandırılıyorsa, demek ki Mühacir/Ensar ilişkisini
anlamakta zorlanıyoruz. Zorlandığımız husus, Mücahir'in ve Ensar'ın bizde neye
tekabül ettiğinde yatmaktadır. O zaman tarihe dönüp Ensar-Mücahir diyalojik
ilişkisine bir kez daha dikkat kesilmek gerekir.
Yoksa, wikipedia enformasyonuyla
sorunu müdahil olmaya çalışmak,"online" yardımlarımızdan hoşnut
kalıp, birkaç gün sonra başlayacak bayramla tatile gönül rahatlığıyla çıkacak
olmak hiç kimseyi rahatsız etmeyecektir. Bir kez daha ifade edelim, insani
yardım denilen olgunun bu bağlamda değerlendirilmesi Arakan'ın anlaşılması için
elzemdir. Öte yandan, "insani yardımı" öne çıkartartmak kimi ölçülerde
anlamlıdır. Ancak orta ve uzun vadede temel sorunun göz ardı edilmesi gibi bir
çelişkiyi de beraberinde getirmektedir. Öyle gözüküyor ki, Ramazan ayının
getirdiği hassasiyetlerle birlikte, önce yazılara, ardından ekranlara yansıyan
Arakanlı Müslümanların hicretine doğal bir tepkiydi yapılanlar ve en azından
bir süre daha devam edeceğe benziyor... Bu doğal tepki, kendiliğindenliği ile
dikkat çekerken, "el çabukluğu marifet"inin de ortaya konulmakta
oluşu gözlerden kaçmıyor. Yaptıklarımızın ne anlama geldiğini görmek
içinörneğin Açe'de, Padang'da, Patani'de "Daha öncene yaptık?"
sorusuna cevap vermek gerekir. Arakan bağlamında yukarıda sıraladığımız
sorunları "insani yardım"la mı ve bu yardıma müsebbib olanlarla mı
sırınlandırmalıyız? Şayet böyle bir yönelim varsa, fotoğrafı pek de net
görmediğimiz, bugünden yarına pek de etkisi hissedilmeyecek girişimlerle
oyalandığımız intibaı ortaya çıkar farkında olarak veya olmayarak...
İşin bir diğer boyutan geçelim
isterseniz. Siyasi boyutunu kastediyorum... Türkiye'de halk nezdinde
nüksettirilen yardım hassasiyetinin siyasi alandaki yansımasını henüz ciddi
olarak görmüş değiliz. Ülkede Arakan üzerine, Burma etnik yapısı üzerine
konuşacak kaç kişinin olduğu kuşkulu olduğuna göre, siyasi çözüm üretme
konusunda yaklaşımların da kısırlığı kaçınılmaz olarak ortaya çıkacaktır.
Bununla birlikte, duyumlarımız siyaset makamında ilgili kurum ve kişilerin
birdizi girişime ön ayak oldukları yönündedir. Bununla birlikte, ACİLEN
belirtelim ki, twitlerde, "Tamam biz girişimde bulunduk, Arakan'da
baskılar sona erdi" açıklamalarının hiç kuşku yokki meselenin siyasi
otorite alanında ne denli anlaşıldığının da (!) göstergesidir. Yani, Arakan
sorununu -ve de diğerlerini- 'twitter'a sıkıştırmak kısırlığı gözler önüne
sermiyor mu? Sizin "sorun bitti" dediğiniz vakitlerde, Burma silahlı
güçleri "Pakistan'dan gönderilen" tehditlere karşılık olarak onlarca
imamı gözaltına aldığını hemen belirteyim.
Şunu açık ve seçik bir şekilde
ifade edelim ki, Arakan Müslümanlarının karşı karşıya kaldıkları durum dünden bugüne
uzanantarihi süreçlere atıf yapılmaksızın anlaşılması mümkün değil. Sorun, bir
açlık ve yoksulluk bağlamına sıkıştırılamayacak kadar kapsamlıdır ve ilgili
kesimler tarafından büyük bir sorumlulukla ortaya konmalıdır. Yani Arakan'da
sorun siyasidir, tıpkı Burma (Myanmar)'ın diğer eyaletlerinde ve de diğer bölge
ülkelerinde yaşananlar da olduğu gibi.Bu anlamda sosyolojik bir değer olarak
sorunun farklı boyutları gündeme getirilmelidir. Merkezi hükümette çoğunluğu
oluşturan Burma Budistlerinin neden Arakan etnisitesini onlarca yıldır ülkeye
ve ülke halkına yabancılaştırma çabası içinde oldukları; bunda Müslüman
olmalarının rolü ile İngiliz sömürgeciliği döneminde geliştirilen siyasetin
bugüne yansımaları; özgürlük mücadelesinde devletin kurucu babası rolündeki
Augn San'ın etnik unsurlarla hangi bağlamlarda ilişkiler geliştirdiği ve bunda
Müslümanları yeri ve devletin temellerini kurarken bunun nasıl bir işlevsellik
kazandığı; San'ın katledilmesinin ardından komünizmle, bu toprakların
antropolojik bir gerçekliği olan Budizmle de eklemlenen mutlak Burma
milliyetçiliğinin ülkenin diğer asli ancak minor etnik unsurları üzerindeki
baskı araçları vb. sorular, sorunlar üzerinde durmadan, araştırmadan,
anlamadan, tartışmadan ve de nihayetinde politika geliştirmeden bugünkü sorunla
ne yüzleşmek mümkün ne de çokça arzu edilmesine rağmen çözüm bulmak...
Görülüyor ki, güçlü temeller
üzerine bina edilen acil bir siyasi çözüme ihtiyaç var. Bu siyasi çözüme
gidecek süreçlerde her kim rol almak istiyorsa bahsi geçecek süreçleri
anlaması, içselleştirmesi, ilgili taraflarla müzakere etmesi gibi bir dizi
zorunluluğu gerektirmektedir. Yoksa, tekrar ediyorum, "insani
yardımla" sınırlandırılmış ve öncellenmiş bir yaklaşım arzu edilen
sonuçları vermeyecektir. Siyasi olarak da çözümü salt Birleşmiş Milletler'e
havale etmek, Başta Budist dünyasının öncüleri ile Güneydoğu Asya Budist
toplumlarının katkılarını küçümsemek; Arakan'ı temsil kabiliyetindeki
detaylarını başka yazıda tartışacağım güçleri yok saymak, ya da onları
re-aktive etmemek, Burma'daki diğer etnik unsurlarla ortak bir hedef
doğrultusunda çalışmalar gerçekleştirmemek vb. Arakanlıların daha çok mazlum ve
mağdur kalmalarına yol açacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder