Mehmet Özay 24.01.2025
Bundan 151 yıl önce yani, 24 Ocak 1874 tarihi, Açe’de bir dönemin sona ermesi anlamına geliyordu...Bu tarih, Hollanda Krallığı’nın Sumatra Adası’nın kuzeyinde, Açe devleti’nin siyasal sınırlarına yönelik işgal girişimi, Doğu Hint Takımadaları’nda yüksek sömürgecilik döneminin en önemli gelişmesidir.
Hatta, bu dönemin başlangıcı anlamına geldiğini söylemek yanlış olmayacaktır...
Hollanda sömürge ordusunun temel hedefinde yer alan, -tıpkı diğer bölgelerdeki benzeri sarayların ele geçirilmesiyle- Açe Sarayı’nın uzun çatışmalar sonrasında alınmasıyla, Hollandalılar, Açe’nin siyasi egemenliğinin sona erdiğini düşünse de, bu süreç aslında, daha uzunca bir süre bölgede askeri varlığını sürdürmek zorunda kalacakları anlamına geliyordu.
Küreselleşen sorun
Yukarıda yüksek sömürgecilik sürecinin ‘en önemli gelişmesi’ derken, bunu sadece Sumatra Adası ve Malay Takımadaları ile sınırlı olarak söylemiyorum.
Açe’deki sömürge savaşının, daha fiili olarak başlamasından önce başgösteren siyasal gelişmeler, Açe’yi dönemin küresel güçleri nezdinde dikkatle izlenmesi gereken bir yere taşımıştı.
Sürecin böylesi bir hȃl almasının, bölgenin sömürge öncesi ve sömürgecilik döneminde sahip olduğu kendine özgü nitelikleriyle özellikle de, jeo-politik ve jeo-ekonomik konumuyla açıklamak gerekir.
Bu durumu anlayabilmek için “bölgede kimler vardı?” sorusunu yöneltmek ve cevapları doğru bir şekilde ortaya koymak gerekir.
Açe siyasi elitinin yanı başındaki Penang’deki İngiliz yönetimi ve ardından, komşu Ada Singapur’da diplomatik temsilcilikleri bulunan İtalyan, Fransa, Amerika gibi batılı devletlerle barış veya siyasi ittifak kurma girişimleri temelde bir tesadüf arayışı değil, bölgede zaten var olan ve Açelilerle tarihsel ve ekonomik ilişkileri olan Batılı güçleri yeni bir siyasetin içine çekme çabasıydı...
Açeliler bunun benzerini, o yıllarda (1873) Osmanlı’ya gönderdikleri elçilerle yani, Abdurrahman el-Zahir ve Teuku Nyak Abbas ile de göstermişlerdi.
Bu siyasal iletişim süreci önce Singapur ve ardından İstanbul üzerinden Paris’e, Londra’ya, Berlin’e, Washinton’a taşınırken tüm bu Batılı güçlerin Malay Takımadaları’ndaki gelişmeyi değerlendirme biçimini iyi değerlendirmek gerekir.
Savaşın kaçınılmazlığı
26 Nisan 1873’de başlayan ve Açelilerin ‘Hollanda Savaşı’, ‘Kutsal Savaş’ (Prang Sabil) adlarıyla zikrettikleri bu önemli sömürge savaşının ilk safhası, Açelilerin Hollanda birliklerini başkenten sürmeleriyle sonuçlanmasına rağmen, sömürge gücünün tüm askeri ve siyasi varlığıyla Açe’ye egemen olma arzusu sona ermedi.
1873 Mayıs ve Haziran aylarında bölgeden çekilen Hollanda donanması kısa ancak önemli bir hazırlık evresinin ardından aynı yılın Ağustos-Eylül aylarında başlayarak, Cava Adası’ndaki sömürge yönetim merkezindeki tüm askeri unsurlar ile birincil, ikincil derecedeki insan kaynaklarının tümünü mobilize etti.
Bunun yanı sıra, Malay Yarımadası’nda, özellikle, İngilizler hakimiyetindeki Boğazlar Yönetimi (Straits Settlements) adıyla anılan sömürgeci yapı bünyesindeki çeşitli unsurların karşı çıkmalarına karşın, Singapur ve Penang Adaları da, bu süreçte azımsanmayacak bir lojistik destek işlevi gördü.
Batavya’daki (bugünkü Cakarta) Hollanda sömürge yönetimi ve den Haag’daki Hollanda Krallığı nezdinde savaşın devamlılığı konusundaki ısrar aslında, tam da, yukarıda dile getirmeye çalıştığımız bölgenin jeo-politik ve jeo-ekonomik gerçekliğiyle örtüşmektedir.
Görünür sebep
Hollanda sömürge ordusunun Kuzey Sumatra’daki bu icraatının müsebbibi olarak, iki temel argüman bulunuyor. Bunlardan ilki, Açe devleti’nin Açe sularında uluslararası ticarete mani olan korsanlara yönelik girişimde bulunmamış olmasıdır.
İkincisi ise, Anthony Reid’in ileri sürdüğü üzere, Hollanda yönetiminin Singapur’daki konsolosunun bireysel ve yanıltıcı girişimleri neticesinde Batavya’daki sömürge yönetiminin savaş kararı almış olmasıdır.
O dönem itibarıyla, gelişmelere bakıldığında, her iki nedenin de birarada ele alınabileceği bir siyasal zeminin oluştuğuna kuşku yok.
Bununla birlikte, 19. yüzyıl başından itibaren, Sumatra’nın güneyinde Palembang’dan başlayarak, teritoryal egemenliği tesisde süreklilik gösteren Hollanda sömürge yönetiminin, Ada’nın kuzeyinde Açe topraklarını kendinde, bağımsız ve önemli bir üretim ve ticaret rekabeti yüksek bir bölge olarak bırakması kendi içinde rasyonel bir karar olmayacaktı.
Bu bakış açısı, bize yukarıda, “savaşın nedeni olarak ileri sürülen” iki nedenin ve bunlarla bağlantılı alt nedenlerinin tüm sömürge yapısını hedef almak yerine, ‘kasıtlı-kasıtsız’ yanlışlar üzerine kurgulanmış bir savaş ve istilȃ olgusuyla karşı karşıya kaldığımız algısının geçersizliğini ortaya koyacaktır.
Ve Hollanda yönetimi de Açe topraklarını -her şeye rağmen-, ele geçirme kararı vermek suretiyle bu kararını uygulamaktan kaçınmadı.
İngilizlerin karşı çıkışı
19. yüzyıl şartlarında, Malay Takımadaları olarak zikredilen geniş coğrafyada, siyasal ve de ekonomik faaliyetleri kontrol altına alan İngiliz ve Hollanda Krallıkları’nın -kendi içlerinde hem, siyasal hem de, dönemin öne çıkan gazetelerinin -en azından bir bölümünün karşı çıkmasına karşın devam ettirilen bir sömürgecilik süreci gözlemliyoruz.
İngilizler açısından savaşın Penang ve Singapur ile gelişmiş ticaret ilişkilerine konu olan Açe’nin Hollanda yönetimine geçmesinin doğuracağı sorun, salt ekonomik nedenler özelinde kendini ortaya koyuyordu.
Bununla birlikte, bazı yazılarda dikkat çekildiği üzere ortada bir ‘hümanist’ duruştan söz edilse de, tüm boyutlarıyla sömürgecilik süreci karşısında hümanist duruşun esamesinin pek de bir yeri olmadığını tarih bize gösteriyor.
Açe’nin, adı geçen sömürgeci yapılar nezdinde teritoryal olaraka ele geçirilmesi, siyasal olarak meşruiyetinin ortadan kaldırılması gereken ilk nokta değil, aksine son noktalardan biri olduğunu fark etmek gerekiyor.
Gözardı edilen iç süreçler
Tüm bu süreçlerde, siyasal egemen bir yapı olarak Açe’de, iç politik ve sosyal sistemin zaafiyetlerinin kendi içinde değerlendirilebilecek gayet önemli arızaları olduğuna kuşku yok...
Üstüne üstlük, bizatihi bu durumun bile, Hollanda sömürge yönetiminin siyasal ve de askeri faaliyetlerini hedefe Açe’ye koymuş olarak 1850’den itibaren tedrici olarak geliştirmesi ve aradan geçen çeyrek yüzyıl sonrasında, Açe topraklarında egemen olma arzusunu fiiliyata geçirmesinin nedenlerinin başında geldiğini bile söylemek mümkün.
Mucize bekleyişi
Kuzey Sumatra’da başgösteren istilȃnın, bölgedeki tüm Malay toplumlarında gözlerin Açe’ye çevrilmesine neden olduğuna kuşku yok.
Bu durum bir yandan, söz konusu bu coğrafyanın en önemli siyasal yapısı olarak dikkat çeken ve bağımsızlığını son raddeye kadar koruyabilmiş olması kadar, Açelilerin savaşın kapıya dayanmasıyla bölgedeki çeşitli Malay toplumları, bunların bir şekilde siyasal liderliğini yapan kesimleriyle irtibat kurma çabalarında görmek mümkün.
Ancak bu yaklaşım, diğer Malay toplumları nezdinde, bazı fiiliyata neden olmuş gözükse de, büyük ölçüde, “bekle-gör” yaklaşımıyla, -veya bundan başka yapacak bir şey olmayışından ötürü- Açe’den, bir anlamda ‘mucizevi’ bir sonucun çıkmasına odaklandığını ifade etmek gerekir.
Diğer Malay toplumlarının başına gelen ‘kaderin’, bir benzerinin Açelilerin tecrübe etmemesi için ne gibi şartların oluşması gerekirdi? Söz konusu Malay toplumları tarafından, bunun hesabının yapılıp yapılmadığı kuşkuludur.
Cava Adası’nda, Batavya’da yerleşik Hollanda sömürge idaresinin girişimleri ve özellikle de, Singapur’daki Hollanda konsolosu Reid ve de Avrupa’daki Hollanda Krallığı’nın ortak bir siyasal projesi olarak ortaya çıkan Açe’de saldırı sürecinin tedrici olarak gelişen savaşın ikinci safhasının bittiği tarihtir 24 Ocak 1874.
Bu tarihin, öncesi ve sonrası gelişmelerle anlaşılabilmesi bize sadece Kuzey Sumatra’da değil, dönemin küresel ilişkilerinin neye tekabül ettiğini ve bu ilişkilerde yer alan ve almayan unsurların, uygulanan ve uygulanamayan politikaların neler olup olmadığı konusunda önemli veriler sağlayacaktır.
https://guneydoguasyacalismalari.com/tarih-24-ocak-1874-kaybeden-ace-degildi-date-january-24-1874-aceh-was-not-the-loser/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder