Mehmet Özay 20.01.2025
Ütopik bir başlık değil mi?Evet, doğru...
Böyle bir başlığın, ütopik bir yaklaşıma tekabül ettiği düşünülmesinde haklılık payı yok değil.
Bununla birlikte, bu başlığı gündeme getirmemizi sağlayan gayet önemli nedenlerin olması ve bunların bir dizi açmazlarla kendilerini ortaya koyması, ütopik olan bu yaklaşım üzerinden hareketle, “Acaba, bunun gerçekleştirilebilmesi mümkün mü?” sorusuna yönelmek mümkün.
Nihayetinde, insan toplumlarında ütopik addedilen pek çok hususun, bir dönem sonra reelde karşılık bulduğuna özellikle, son birkaç yüzyılda tanıklık etmemiz işimizi kolaylaştıracaktır.
Buna bir yenisi eklemek neden mümkün olmasın...
Kaos geleneği
Burada gündeme getirilen konunun Suriye olması sadece, bugün yaşanan nedenlerden ve gerçeklerden kaynaklanmıyor.
Bir coğrafi mekȃn, bir ulus-devlet olarak Suriye’nin yerine, tam benzeri veya aşağı-yukarı benzeri başka bir ulus-devleti de koymak mümkün...
Örneğin, adı ‘Arap Baharı’ ile anılan ancak, bu baharın İlkbahar mı, yoksa Sonbahar mı olduğu evvelinde pek de kestirilemeyen gelişmelere konu olan ülkeler diyelim...
Suriye’de sadece, 2011’de başlayan ve bundan bir ay öncesine kadar yaşananlarla sınırlı olmayan aksine, orta tarihi genişlikte bağımsızlık sürecinden başlatılabilecek, uzun tarihi süreçte ise, 1800’lerden itibaren gündeme getirilebilecek siyasal ve toplumsal kaotik ortamın varlığı bulunuyor.
Singapur’un bir model olup olamayacağı konusundaki sorgulamada, bir İslam coğrafyası, İslam toplumu vb. olup olmaması üzerinde düşünülebilir.
Aslında, tam da bu neden yani, Singapur’un içerisinde yer aldığı geniş coğrafyası bağlamında İslam’la, Müslüman toplumlarla yakın ve pozitif ilişkisi kadar, belki de, bu olumlu ilişkinin dışında ve ötesinde, kendini siyasal, toplumsal ve ekonomik olarak ortaya koyabilmiş olmasının getirdiği bir cazibeden hareket ediyoruz.
Çelişki var mı? Evet öyle gözüküyor...
Ancak, bu noktada, Singapur’un inşa ettiği siyasal ve toplumsal sistemin dinamiklerini belirle ölçülerde ele almak suretiyle Suriye için modelliğinin mümkün olabileceğini öngörüyoruz.
Niçin Singapur?
Suriye’nin takip etmesi gereken modelin, Singapur gibi bir Ada devletinin seçilmesi sıradan, gelişigüzel bir seçime tekabül etmiyor.
Bu söylemde, öne çıkardığım ülkenin Singapur olmasının birkaç temel nedeni bulunuyor.
İlki, Singapur siyasal yönetiminin görüşü ve yaklaşımı bir yana, bir gözlemci olarak Singapur’un Suriye ile ilişkisizliğinin doğurduğu bir nötrlük durumu bulunuyor.
İkincisi, Singapur’un hem, geniş coğrafya olarak içinde yer aldığı mekȃn hem de, insan kaynakları bakımından, Doğu’da ve Doğu’yu temsil edebilme kapasitesinden kaynaklanıyor.
Bir başka ifadeyle, Singapur tarihsel olarak Suriye toprakları, coğrafyası, siyasi sistemi vb. ile ilintili bir ilişkiler ağına sahip değil.
Üçüncüsü, küçük bir Ada ülkesi veya şehir devleti olmasının getirdiği pragmatikliği bütünüyle bünyesinde barındırıyor Singapur...
Suriye’nin, yukarıda dikkat çekilen orta ve uzun tarihi geçmişte karşı karşıya kaldığı sorunlar, açmazlar vb. süreçlerden ötürü, bugün Suriye’nin yeniden inşasının konuşulduğu bir dönemde “Ümitvar olunabilecek ögeler, kavramlar, düşünceler ile bunları ortaya koyabilecek bir toplumsal yapı, bir siyasal yönelim vb. bulunuyor mu?” sorusuna olumlu cevap üretebilmek mümkün gözükmüyor.
Mümkün olsaydı bugüne kadar olurdu zaten... Öyle değil mi?
Bu nedenle, Singapur’un modelliğinin bir laboratuvar olarak işlev görebileceği öngörüsüyle yazının başlığına, “Suriye’ye Singapur modeli” uygun görüldü.
Laboratuvar imkȃnı
Bundan yaklaşık yirmi yıl önce, Kuzey Sumatra’dan başlayarak Hint Okyanusu’nun öteki ucuna yani, Somali’ye kadar uzanan geniş suyoluna bitişik, on bir ülkede etkili olan deprem ve tsunamiden en çok etkilenen Endonezya Cumhuriyet’nin Açe Eyaleti’ni, “gayet önemli bir laboratuvar” olduğunu dile getirmiş ve yazmıştık.
Ardından, aynı bölgeden meselȃ, Mindanao ile laboratuvar şartına hazırlanan Patani’yi de buna ekleyebiliriz demiştik süreç içerisinde.
O günlerde Kuzey Sumatra, Güney Filipinler ve ardından, Güney Tayland için söylediklerimizin, bir yerlerde karşılık bulmamasının olumluluğu veya olumsuzluğundan bahsedilmeyebilir.
Ancak, bugün Suriye’nin -farklı nedenlerle de olsa- karşı karşıya olduğu gerçeklik aslında tam da, Açe’nin tsunami sonrası tüm dünyaya özellikle de, Müslüman toplumlara ve halkının kahir ekseriyeti Müslüman olan devletlere sunduğu laboratuvar olma imkȃnını sunuyor olmasıdır.
Tsunamiden sonra, Açe’de böylesi laboratuvar oluşumundan istifade edilememesi, sadece negatif önyargıyla değil, tarihsel ve sosyolojik gerçekliklerle benzerinin, Suriye’de de laboratuvar oluşumundan istifade edilemeyeceğini ortaya koyuyor.
Bu nedenle, eli çabuk tutup, Suriye’de yeniden kaosun ve anarşinin ortaya çıkmaması için, laboratuvar koşullarının sunduğu imkȃnı reele dönüştürme yönünde adım atıp, Singapur modelini uygulamayı denemek gerekiyor.
Bu denemeyi, en azından, Suriye’de -bugüne kadar yaşandığı üzere- kaosa ve anarşiye dönme potansiyelinden daha çok zarar getirmeyeceğini öngörerek gerçekleştirmek mümkün.
Ayrıca, bugüne kadar Suriye coğrafyasında denenenlerin, bu coğrafyada yaşanan toplumlara pek de sağlıklı siyasal ve toplumsal yapı oluşturamamış olması karşısında, bir alternatif olarak Singapur modelinin uygulanmasının -en azından- bugüne kadar yaşanmışlıkların daha da kötüsü bir sonucu yol açmayacağı yönündeki olumlu düşünceden hareket etmek gerekiyor.
Suriyeliler bunu istiyor!
Singapur modelinin ütopik ol/a/mayacağının temel bir göstergesi, 2011 sonrasında Suriye’nin önce üst varsıl, ardından orta varsıl sınıflarının ülkeyi terk ederek Kanada’dan İsveç’e, İngiltere’den Avustralya’ya kadar mevcut Anglo-Sakson ülkelerine yollarını düşürmüş olmalarıdır.
Aynı ülkenin alt sınıflar, söz konusu bu Anglo-Sakson ülkelerine gidememelerine rağmen, gittikleri ülkelerle yetinmiş olmalarını da izah etmek mümkün.
Örneğin, bu alt sınıfların gittikleri ülkelerde, orta varsıl sınıf konumuna erişmeleri halinde onların da gözünün benzeri Anglo-Sakson veya en azından bu sisteme aşağı-yukarı eşdeğer örneğin, Avrupa ülkelerine yollarını düşürme hedefinde olduklarını söylemek yanlış olmayacaktır.
Ailevi, coğrafi, dini-kültürel faktörlerle Suriye ve benzeri ülkelerde olabildiğince memnun bir hayat sürme çabasında olan Suriyelilerin varlığını yadsımıyorum.
Ancak hem, reelde hem de, idealde Suriyelilerin nerede yaşamak istedikleri sorusuna verilebilecek cevabın bizatihi, -yukarıda dikkat çekildiği üzere- kendi eğilimleriyle toplumsal ve siyasal yapısı -görece- olgunluk arz eden, kamusal alanını orgazine olmuş, siyasal ve özel yaşamı belirli kurallar dizgeleriyle belirlenmiş ve böylece, bireyi genel itibarıyla, gündelik yaşamı akışı içerisinde ‘kontrpiye’de bırakmayan bir sistem olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.
2011 yılından başlayarak, ülkelerinde kaos, anarşi ve savaş ortamından kaçan Suriyelilerin Anglo-Sakson ülkeleri ve/ya diğer Avrupa ülkelerine yollarını düşürmüş olmalarının ardından, gittikleri bu ülkelerin toplumsal yapısına adapte olma konusundaki becerikliliklerini bir zemin kabul edip, Singapur modelinin bugün Suriye’de, bizzat hayata geçirilebilmesinin olanaklı olduğunu ileri sürebiliriz.
Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse, göç edilen Anglo-Sakson ülkeler sistemini gizli/açık bile isteye benimseyen Suriyelilerin on yıllarca kendi anavatanlarında bu tür bir sistem gerçekleştirememiş olmalarından hareketle, Suriye’de yeniden kurulması öngörülen sistemin Singapur modeli olmasını söylemekte bir yanlış gözükmüyor.
https://guneydoguasyacalismalari.com/suriyeye-singapur-modeli-singapore-model-for-syria/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder