29 Ağustos 2022 Pazartesi

Endonezya bağımsızlık süreci ve sonrasındaki rolüyle Pemuda / Pemuda: Its role during the Indonesian independence struggle and post-Independence social structure

Mehmet Özay                                                                                                                           29/08/2022 

Ağustos ayı genel itibarıyla geniş Malay dünyasında bağımsızlık kutlamalarına konu olmaktadır.

Günümüzde, özellikle Malezya ve Endonezya özelinde ulus devletler noktasında dikkat çekilebilecek bu gelişme bize, bağımsızlık öncesi dönemin ne tür gelişmelere konu olduğunu irdeleme imkânı sunuyor.

Bu noktada, özellikle geniş coğrafyası, çok farklı etnik/kültürel ve siyasal yapılaşmalara konu olmasıyla, Endonezya, bağımsızlık öncesi siyasal hareketler açısından gayet zengin bir yapı sergilemektedir.

Söz konusu bu yapı içerisinde, bağımsızlık öncesi dönemde, -dünyanın farklı bölgelerinde de rastlanan- siyasal ideolojilerin birbirinden farklılaştığı göz ardı edilmese de, belki de bundan daha çok iç içe geçmiş siyasal hareketlerin varlığına dikkat çekmek gerekir.

Siyasal dinamizm

Bu noktada, genel itibarıyla Endonezya bağlamında ve özelde ise, neredeyse Takımadalar’ın her bölgesinde farklılaşan boyutlarıyla ortaya çıkan gelişmeleri, kendine özgü nitelikleriyle anlama çabası sergilenmelidir.

Öyle ki, bağımsızlık süreci, bir yandan Hollanda sömürgeciliğine karşı bir mücadele olarak kendini ortaya koyarken, aşağıda değinileceği üzere Pemuda gibi, bu yönelimin lokomotifi olmuş yapılar, aynı zamanda iç-toplumsal dinamikleri de değiştirecek boyutlarda gelişme göstermiştir.

Söz konusu bu iç-toplumsal dinamiklerden kasıt, yerel sultanlıklar ve bunlara eklemlenen ekonomi-politik yapılardır.

Bağımsızlık öncesi veya bir başka deyişle, 20. yüzyıl başlarından itibaren gerek Hollanda sömürge okulları -özellikle de, Felemenkçe eğitim veren kurumlar-, gerekse Hollanda’ya gönderilen dönemin ‘seçkin’ ailelerin çocuklarının eğitim-öğretim süreçleri, aynı zamanda Avrupa siyasal ideolojileriyle tanışmanın da aracı olmuştur.

Bu gelişmenin, Endonezya milliyetçi hareketlerinin başlangıcı ve devamındaki rolü yadsınamaz.  

Bunun yanı sıra, Avrupa merkezli geliştiği anlaşılan dönemin farklı siyasal ideolojileri, bölgenin temel zihniyet dünyasıyla da etkileşime geçmek suretiyle, sömürge karşıtlığında alternatif ve/ya daha yerel denilebilecek yönelimleri ortaya çıkarmıştır.

Pemuda

Kuzey Sumatra’da rastlandığı üzere, seçkin/elit ailelerin dışında yerel/sıradan toplum kesimlerine mensup gençlerin teşkil ettiği gençlik hareketlerinin varlığı önem arz etmektedir.

Bunlar arasında, “Gençlik Birliği” (Pemuda-Persatuan Muda), Endonezya milliyetçi akımları arasındaki yeri açısından dikkatle ele alınmayı gerektirmektedir. Söz konusu bu siyasi hareket, sadece, 20. yüzyıl ilk yarısında giderek artan milliyetçi hareketler içerisindeki yeriyle sınırlı olmayan bir öneme sahiptir.

Öyle ki, Endonezya’da bağımsızlığın ilân edildiği 1945 yılı Ağustos ayı ve ardından, 1949 Aralık ayında uluslararası çevrelerce tanınan bağımsızlık süreci sonrasında ordu-siyaset, ordu-ekonomi, ordu-sivil toplum gibi gayet bütünlüklü boyutlarıyla bugüne kadar etkisini bir şekilde devam etirmiştir.

Pemuda’yı diğer toplumsal ve siyasal hareketlerden ayıran başlıca unsur/veya bu unsurlardan biri, temelde Kuzey Sumatra’nın yerleşik egemen yapısını teşkil eden Malay egemen yönetim ve toplum kesimlerine sonradan eklemlenmiş çeşitli göç/men gruplarına mensup olmalarıdır.

Tüm bu uzun dönemli yapılanması ve gelişimi içerisinde Kuzey Sumatra’daki oluşumu bağlamında Pemuda’nın toplumsal arka plânını oluşturan ve süreçte önemli kılan unsarlardan biri kanımca, 19. yüzyıl başlarından itibaren Hollanda sömürgeciliğinin Sumatra Adası’nın güneyinden yani, Palembang’dan başlayan ve tedrici olarak kuzeye doğru yayılan genişlemeci politikalarının doğurduğu siyasal ve toplumsal değişimlerdir.

Bu noktada, bölgede nasıl bir toplumsal değişimin yaşandığına kısaca değinmekte yarar var.

Homojen Malay sistemde bozulma

Bölgenin, sömürgeci güç Hollandalılar tarafından siyasal egemenlik sahası teşkil etmesi hiç kuşku yok ki, 19. yüzyıl başlarından itibaren Avrupa’da yaşanan sömürgecilik süreçlerinin rekabetçi boyutunun artışıyla bağlantılıdır.

Sömürgecilik öncesin ve/ya Hollanda’nın Cava Adası ile sınırlı olan sömürgecilik sürecinde, Sumatra Adası’nın ve özellikle de, Kuzey Sumatra’nın kendi doğal sosyo/ekonomik ve siyasal/kültürel varlığının bir tür devamlılık sergilediğine tanık olunur.

Bu noktada, bölgede öne çıkan yerel sultanlıklardan Deli, Serdang, Langkat, Asahan, Pinang vb. kendi siyasal yöneticileri ve liderleriyle bu yönetim çevresine mensup özellikle, ‘Malay’ etnik yapısına mensup kitleleriyle birleşik ve bütünlüklü bir toplumsal yapı ortaya koyuyordu.

Bu durum, Malaka Boğazının öte yakasındaki yani, Malay Yarımadası’ndaki İngiliz egemenliğinin önce Penang Adası ve ardından, Singapur Adası ile oluşturmakta olduğu ve serbest ticaret odaklı eko-politik yapılanmasına adaptasyonu, Kuzey Sumatra’nın kendini yeni gelişmekte olan bölgesel dinamizme adaptasyonu anlamına geliyordu.

Bu süreç, Kuzey Sumatra’nın neredeyse tüm doğal ekonomik kaynaklarının ve bunların üretim ve aktarım süreçlerinin yerel yani, sahil bölgelerinde Malay, iç bölgelerde ise genel adıyla Batak işbirliğinin giderek birbirine eklemlenmesine yol açmıştır.

Öyle ki, bu süreç, Malay yönetici çevre ve kitleleriyle, alt gruplar ve dini/kültürel yapılanmaları noktasında Karo, Toba, Mandailing, Gayo vb. adlarla farklılaşan ve iç bölgelerde yaşam süren Batak etnik yapılarının sahil şeridiyle var olan uzun erimli ilişkilerinin giderek gelişmesi ve genişlemesi anlamı taşıyordu.

Bu sürece, aynı zamanda Ada’nın en kuzey bölgesindeki Açe ile Ada’nın Samudra Denizi’ne bakan yönündeki Padang’ı da eklemek karşımıza gayet önemli bir toplumsal, ekonomik ve hatta siyasal etkileşimin varlığını çıkarmaktadır.

Sömürgeci yayılma ve demografik deformasyon

Aslında tam da bu durum, Hollanda Sömürgeciliğinin kendini Cava Adası dışına taşımasının bir sömürgecilik süreci açısından bir tür zorunluluk arz ettiğini de göstermektedir.

Batavya merkezli Hollanda sömürgeciliği, her anlamda doğal mobilizasyon ve lojistik/ulaşım hattını oluşturan ve bu çerçevede, bir şekilde kendi teritorisi kabul ettiği Malaka Boğazı ve çevresindeki sosyo-ekonomik gelişmeden uzak durmamıştır.

Bu durum, bir yandan Hollanda sömürge yönetiminin İngiltere sömürge yönetimiyle öte yandan, Kuzey Sumatra’daki yerli Müslüman Malay sultanlıklarıyla siyasi ve ekonomik ilişkilerinin gerginleşmesi anlamı taşıyordu.

Süreçte, Hollanda’nın Kuzey Sumatra bölgesinde 19. yüzyıl ortalarından itibaren başlayan egemenlik tesisi bölgenin doğal-ekonomik varlığının üretim süreçlerinde dış iş gücüne ihtiyacı zamanla bölgenin demografik yapısını temelden sarsılması sonucunu doğurdu.

Özellikle, Cava Adası merkezli iç ve zorunlu göç süreci, Kuzay Sumatra’da Malay toplumsal yapının zamanla azınlıkta kalmasına yol açtı.

Söz konusu bu 19. yüzyıla ait kısa hatırlatma bize, 20. yüzyıl başlarından itibaren başkenti Medan olan Kuzey Sumatra’da nasıl bir toplumsal yapının oluştuğu ve bu sürecin, ne denli hızla evrilmeye devam ettiğini açıkça göstermektedir.

Bununla birlikte, oluşan bu demografik farklılaşma, Hollanda sömürge yönetiminin devamlılığı yerine, yeni siyasal aktörlerin oluşmasının da zeminini teşkil etmiştir.

Öyle ki, yukarıda dikkat çekildiği üzere elit ailelerin çocuklarının eğitim süreçleriyle bölgede kendini ortaya koyan milliyetçilik eksenli siyasal hareketler dışında ve ötesinde söz konusu göç gruplarına mensup gençlerin omurgasını teşkil ettiği yapılar bağımsızlık sürecinde kayda değer rol oynamıştır.

Bunun yanı sıra, Hollanda sömürgeciliğine karşı silahlı bir oluşuma evrilen ve bağımsızlıkta kayda değer payı olan Pemuda’yı Endonezya tarihinde ve özelde Kuzey Sumatra tarihinde öne çıkaran bir diğer husus, 1945-1949 yılları arasında bölgede yaşanan toplumsal değişimdek belirleyiciliğidir.

Öyle ki, bu süreçte, yerleşik Malay sultanlıklarına mensup aileleri hedef alan yönelimi ile toplumsal ve siyasal iktidar değişiminde rol oynadığı gibi, bağımsızlık sonrasının ekonomi—olitik yapılaşmasında da belirleyiciliğini sürdürmüştür.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/08/29/endonezya-bagimsizlik-sureci-ve-sonrasindaki-roluyle-pemuda-pemuda-its-role-during-the-indonesian-independence-struggle-and-post-indepence-social-structure/

18 Ağustos 2022 Perşembe

Mohd. Said Sang Patriot Pena

Mehmet Özay[1]                                                                                                                       18/08/2022

Hari ini adalah hari ulang tahun ke-77 Republik Indonesia yang tidak diragukan lagi merupakan titik balik dalam sejarah bangsa Nusantara. Banyak aktor-aktor penting dari berbagai lapisan masyarakat yang mengorbankan hidup mereka dan berkontribusi oleh profesi dan pengaruh mereka sendiri untuk tujuan kemerdekaan. Beberapa orang berkontribusi dengan berjuang secara fisik di lapangan, tapi ada beberapa lainnya berjuang dengan kualitas intelektual mereka melalui penyebaran ide melalui tulisan dan pidato mereka. Al-marhum Mohd. Said adalah salah satu figur contoh yang patut diperingati karena keunikan aspek kontribusinya terhadap jalannya kemerdekaan baik sebagai jurnalis maupun intelektual.

Dalam artikel singkat ini, saya ingin memperingati pentingnya seorang Mohd. Said dalam momentum kemerdekaan Indonesia hari ini yang bertepatan juga dengan hari jadinya yang ke-117, sejak dilahirkan pada tangal 17 Agustus 1905 di Labuhan Bilik, Kabupaten Labuhan Batu, selatan Sungai Panai. Tidak diragukan lagi bahwa kisah hidupnya perlu menjadi subjek penyelidikan akademisi secara lebih mendalam. Niat saya bukan untuk membahasnya dalam makalah yang sangat singkat ini. Tapi, saya ingin menyoroti beberapa aspek termasuk bagaimana saya menemukan nama Mohd. Said.

Bagi para pengkaji kemerdekaan Indonesia secara historis, Mohd Said dikenal sebagai sosok yang tidak memprioritaskan perjuangan secara fisik dalam medan tempur, tetapi lebih memilih berekspresi dalam praktik jurnalisme patriotic.

Karya jurnalismenya perlu dipertimbangkan sebagai bentuk perjuangan mencapai kemerdekan dari rezim kolonial, mengingat ia dilahirkan dalam ekosistem kolonial pada awal abad ke 20 yang mengembangkan kesadaran anti penjajahan dan para sekutunya. Hal ini barangkali diperani oleh kerapuhan lingkungan sosial-ekonomi dan sosio-politik dalam bentuk umum dan segmen lebih besar dari masyarakat Sumatra Utara. Oleh karenanya Mohd. Said menggunakan jurnalisme sebagai kendaraan untuk mengemudi kebijakan pro-rakyatnya. Ia menonjolkan persoalan keadilan yang absen dalam kebijakan-kbijakan pemerintah kolonial selama puluhan tahun sebelum Indonesia merdeka. Lewat karyanya yang mengangkat kesengsaraan kuli kekaisaran Belanda misalnya, kritik soal keadilan itu terlihat begitu jelas. Ia tidak memprioritaskan terjun ke medan tempur tapi lebih memilih mengkritik secara akal pikiran sebagai senjatanya yang terus meningkat tajam pada tahun 1930-1940an. Karya lainnya yang membuktikan pendirian patriotik intelektualnya itu juga tercermin dalam buku Deli Dahulu dan Sekarang, Koeli Kontrak Perubahan Pemerintahan (Bestuurshervorming), Aceh Sepanjang Abad, dan kiprah-kiprahya dalam koran-koran terawal pada masanya seperti Penjedar atau Oetoesan Sumatra. Mohd Said bagaikan mengajak pembaca untuk ‘menemukan kembali’ identitas hak masa lalu yang hilang.

Menemukan Aceh karena Mohd. Said

Saya bertemu dengan nama al-marhum Mohammad Said pertama kali di Aceh pada September 2005. Ini adalah tahun terpenting saya di Aceh mengingat imbas tsunami yang masih begitu terlihat. Saya adalah salah seorang pekerja sosial sekaligus peneliti. Diantara kesibukan lapangan dalam kegiatan bantuan kemanusiaan bagi korban tsunami, saya sering menyempatkan masa mengunjungi perpustakaan perpustakaan di Banda Aceh untuk memahami Aceh dan mengukuhkan pengetahuan saya tentang hubungan Turki dan Aceh.

Antaranya, Universiti Shah Kuala, perpustakaan IAIN Ar-Raniri (sekarang UIN Ar-Raniry) Pascasarcana dan Perpustakaan dan Museum Pribadi Ali Hasjmy terlihat punya koleksi yang menonjol. Bilangan perpustakaan yang ada begitu terbatas, kerana bangunan perpustakaan Pusat Dokumentasi dan Inventarisasi Aceh (PDIA) di Blang Padang dan direktorat kebudayaan negeri di Kampung Mulia, dekat Peunayong rusak berat akibat tsunami. Oleh kerana itu, tidak mungkin bagi saya untuk menemukan kajian-kajian mengenai hubungan Turki dan Aceh. Sebaliknya, pencarian saya menembus berbagai karya bertajuk sejarah Aceh secara umum. Begitu juga saya…

Menyadari bahawa jumlah karya yang ditulis dalam Bahasa Indonesia dalam konteks ini hanya beberapa saja, saya harus kecewa. Namun kekecewaan saya berkurang setelah menemukan karya al-marhum Mohd. Said yang berjudul ‘Aceh Sepanjang Abad’ (1961). Buku ini memiliki dua jilid dengan total halaman yang mencapai 1500. Saya ingat begitu senang membacanya karena uraian dalam Aceh Sepanjang Sejarah ikut menyoroti hubungan Turki-Aceh. Sebagai kecenderungan alami minat saya pada topik ini dan demi menghemat waktu dalam memahami dua jilid karya ini, saya menumpukan fokus pada bahagian hubungan Turki-Uthmaniyyah. Dengan mempunyai sedikit pengetahuan secara umum membuat saya mengerti naratif dari sudut pandang Indonesia. Walau bagaimanapun, saya perlu menerjemahkan bab-bab ini ke dalam bahasa Inggeris, dan bantuan pelajar yang membantu saya pada masa itu masih begitu berharga.

Bagian awal yang paling mencolok adalah bahwa karya Mohd. Said memuat informasi yang sangat mendalam dan detail tentang sejarah Aceh. Walau bagaimanapun, menimbang prinsip ilmiah dari metodologi Barat yang digunakan, -bahawa hampir setiap detail disokong oleh rujukan-jelas menyebabkan saya membacanya secara komprehensif. Saya luangkan upaya untuk menguji kembali narasi perkembangan zaman itu dengan balik mengakses karya berbahasa Inggeris, Indonesia/Malayu dan Turki. Dengan begitu, saya mulai bisa menyusun aspek-aspek penting dari karya Mohd. Said yang hingga kini masih terbuka untuk pengkajian lebih lanjut.

Selain Mohd. Said, ada juga deretan kaliber para intelektual lokal di Aceh seperti Abu Bakar (Aceh), Yunus Djamil, Ali Hasjmy, Teuku Ali Basyha Talsya dll. Meskipun terdapat 'masalah metodologi' yang serupa dalam kajian nama-nama itu di mata kriteria akademis Barat, yaitu kedalaman dan aspek rinci dari studi yang diajukan terus terang menyebabkan saya mengkritik masalah metodologi ini sendiri. Perkara yang saya maksudkan disini bukanlah soal bahawa karya yang ditulis oleh penulis lokal tidak menyentuh subjek dalam konteks 'mitologi', yang bertentangan dengan apa yang dipercayai, tetapi penghayatan yang digunakan terutama terkait tradisi budaya lisan yang jelas tidak bisa diabaikan.

Ketika seseorang mengunjungi halaman-halaman awal dari buku yang disebutkan di atas, ia tentu saja akan menyaksikan apa yang ditekankan oleh Mohd. Said berkaitan dengan informasi secara rinci dan penting baginya untuk mengumpulkan data-data relevan lainnya tentang masa lalu historis wilayah tersebut.

Dengan mindset ini, saya menelusuri isi dan indeks untuk menemukan beberapa kata kunci yang relevan. Dalam hal ini, misalnya pasal 7 yang membahas tentang berdirinya Kesultanan baru di ujung utara Pulau Sumatera tampaknya cukup relevan.

Setelah awal saya tinggal di Banda Aceh, saya melanjutkan kegiatan penelitian saya yang berhubungan dengan daerah sekitarnya di tahun-tahun berikut dan saya semakin sering menemukan karya-karya lain Mohd. Said. Pada saat yang sama, rasa ingin tahu saya tentang identitas individu, latar belakang intelektual dan karya-karya Mohd. Said pun tumbuh lebih besar. Saya pikir, ini adalah waktu yang cukup penting untuk melakukan penelitian lengkap demi mendapatkan pengakuan tentang kehidupan intelektualnya. Melalui kesempatan ini saya berharap karya-karyanya diakui sebagai ujung tombak kemajuan masyarakat Indonesia dan semoga perjuangan pena dan pikirannya mendapat anugrah balasan yang setimpal dari Allah SWT.

https://waspada.id/headlines/mohammad-said-sang-patriot-pena/


[1]. Assoc. Prof. Dr.., ISTAC, IIUM (International Institute of Islamic Thought and Civilization, International Islamic University Malaysia. E-mail: mehmetozay@iium.edu.my; Orcid No: 0000-0002-2719-1543; http://www.researcherid.com/rid/S-5739-2017.

13 Ağustos 2022 Cumartesi

Medan’da tiyatro ve sevgi (teater dan cinta) / Theater and love (teater dan cinta) in Medan

Mehmet Özay                                                                                                                            13.08.2022

Kuzey Sumatra’nın kültür dokusu, kendini bölgenin başkenti Medan’da, çeşitli sanatsal etkinliklerle ortaya koyuyor.

Böylesi kültür etkinlikleri, ilgili alanda söz sahibi kişilerin yapıcı ve üretken konuşmalarına konu olduğu gibi, aynı zamanda icra edilen bir sanat etkinliğiyle bir anlamda, teori ile pratiğin birleşmesine kapı aralıyor.

Bu tür etkinliklerin, bölgenin entelektüel yaşamına katkı yaptığına kuşku yok. Burada dikkat çeken nokta, yerelliğin ön plâna çıkması, sanatta Batılılaşmacı eğilimin ezici hegemonyasına veya bir başka deyişle taklide yer verilmemesidir.

Bu yaklaşımı, sanatsal anlamda salt modern Batı sanatına karşı çıkışla izah etmek yerine, bölgenin kendi kültür ve değerlerini sanat plâtformuna taşımasıyla bağlantılı ve de anlamlı görmek gerekir.

Yerel kültür formu

Bir başka deyişle söylemek gerekirse, aslında dağınık ve seyrek köy yerleşimleriyle kendini ortaya koyan toplumsal yapı içerisinde önemli bir yeri olan eğlence, ritüel vb. etkinliklerin sahip olduğu unsurları adına ‘sahne’ denilen mekâna veya sahneleştirilebilen herhangi bir mekâna taşımakla bağlantılı.  

“Pazar Akşamı Konuşmaları” (Cakap Malam Minggu) serisi içinde yer alan, “Tiyatro ve Sevgi” (Teater dan Cinta) temalı böylesi bir etkinliğe katılma şansı buldum.

İlk bakışta gündeme getirilen bu temanın, tiyatro sahnesi vasıtasıyla sevgiyi taşıma gibi bir anlam akla geliyor ister istemez. Ancak, burada sevgi (cinta) kavramı bunun çok daha ötesinde bir anlam ihtiva ediyor.

Bu konuda bazı görüşler ortaya koymadan önce etkinliğin düzenlendiği mekânın da, ne denli cazibe merkezi olduğuna değinmeden geçmemeliyim.  Medan’ın işlek caddelerinden biri Letjen Soeprapto’da bir ‘warung kopi” görünümlü bir mekân…

Kolleksiyoner ve ‘warung kopi

Ancak, kısa bir yüzleşmenin ardından, buranın sıradan bir klâsik kahvehane olmadığı hemen kendini ele veriyor.

Öyle ki, burayla organik bir bütünleşme halindeki evin genişçe avlusunu ve evin giriş katını dolduran antik eşyalar, sanat etkinliğinin aslında tam da, otantik bir ortamda gerçekleştirileceğinin habercisi konumunda.

Avlu ve evin girişi Kuzey Sumatra havalisinin farklı bölgelerinden toplanmış kapı başlıkları, sütunlar, Toba-Batak bölgesine özgü olduğu anlaşılan ahşap oyma hayvan heykelleri, taş kabartma veya taşa oyulmuş insan büstleri, çeşitli boyutlarda ve üzerleri süslemeli guci’ler (güğüm) vb. gibi çeşitli ev araç gereçleri vs. vs… Bölgenin tarih, kültür ve medeniyet hazinesinden parçalar…  

Söz konusu evin avlusunda ve giriş katındaki tüm bu görünen kalıtlar, Kuzey Sumatra’nın ve çevre bölgelerin yüzyıllar boyunca birikimsel olarak geliştirdiği anlam dünyasının parçalarını temsil ediyor.

Bu anlam, bölgedeki insan toplumlarının doğal çevreleriyle özdeşik evren anlayışının, bu doğa(l) objelerle kurulan ilişkilerin kendi düşünceleri ve elleriyle ürettikleri objelerde karşılık buluyor, görünüm kazanıyor.

Yukarıda ismini andığım tiyatronun bu objelerin de içinde olduğu bir sahnede gerçekleştirilmesi, sanat ortamını izleyiciye, katılımcıya yakından hissettirmenin bir yolu…

Ya da bir başka açıdan söylemek gerekirse, modern bir tiyatro sahnesi inşa etmek yerine, belki de tıpkı, sergilenen tiyatro eserinin içinden çıktığı toplumun sanat unsurlarıyla birarada sergilenmesi konusunda ortaya konulan bilinçli bir karardan söz etmek mümkün.  

Bu çerçevede, yukarıda dikkat çekilen mekânda, ayda bir açık havada gerçekleştirilen etkinliğe katılma şansı buldum. Bu ayki etkinlik, bir tiyatro gösterisi ve tiyatro eseri/teması üzerine konuşma olarak gerçekleştirildi.

Tiyatro gösterisi telli bir çalgı ile girizgâh yapıldı. Daha önce rastlamadığım, en azından Açe’de karşılaşmadığım ve tınısı ile Orta Asya folklorunun telli çalgılarını ansıtan bu enstrümanın Kuzey Sumatra’ya özgü olup olmaması ayrı bir araştırma konusu…

‘Aru’ ve sembolden pratiğe ‘Bambu’

‘Doğal’ sahneye yavaş yavaş gelen toplam beş kişiden oluşan ekipteki oyuncular, sahnenin perdesi denilebilecek bölümde dizili bambu çubuklarını alıyorlar. Çubuk dememe bakmayın, gayet büyük ancak taşınmaya ve hareket ettirebilmeye olanak tanıyacak ağırlıkta… Bambu’nun bir tiyatro oyununda seçilmesi sıradan bir hadise değil…

Bir köy yaşamının gerektirdiği ve aralarında ev inşasının da bulunduğu çeşitli unsurları ortaya koymada yakın çevrede bulunabilecek en yapıcı doğal enstrümanlardan biri bambu. Bambu ağaçlarını ev yapımından, mutfak eşyasına ve müzik aletine kadar çeşitli alanlarda kullanmak mümkün.

Bir tiyatro sahnesinde bambunun göreceği işlevlerden biri, böylesine ham haliyle bile bir müzik enstrümanına dönüşebilmesidir. Oyuncular da öyle yapıyorlar…

Her bir oyuncu, ellerine aldıkları bambularda, sıradan bir yaklaşımla başlayan ancak, bir ahenge erişen bir performans sergiliyorlar.

Bambuların oyun içerisindeki işlevi bir tekneye dönüşerek bir tür evrim geçiriyor. Bambular, oyuncuların elinde maharetli bir kullanımla gece sessizliğinde denizde süzülen gemilere dönüşüyorlar…

Hangi deniz, hangi tekne vb. olduğu soruları ise Aru’da karşılığını buluyor. Bölgenin erken dönem tarihinde yer alan Aru, Aru’nun denizle bağdaşık yaşamı tiyatro sahnesinde tekrara kavuşurken, izleyiciyi tarihin erken dönemine götürüyor.

Tiyatro oyununun bu bölümüne kadar, tiyatro diline hakim olan insan sesi ve diyaloglar değil… Aksine, diyaloglar her bir oyuncu tarafından kullanılan bambular sayesinde ortaya konuluyor…

Oyunun ilerleyen bölümünde bambuların gemiden, kanımca eve dönüştüğü noktada ağıt yakan bir kadın görüyoruz sahnede. Bu süreçte, bambular her bir oyuncunun elinde birbirine eklemlenerek figüratif bir yapıya kavuşuyor.

Sanat ve anlam arayışında süreklilik

Tiyatro performansının ardından konunun teorik açılımına sıra geldi… Bu noktada, konuşmacılar sanat olgusunu ve özelde tiyatro’da sevgi temasını farklı yönlerden ele alacak kişilerden oluşuyordu.

Kuzey Sumatra Üniversitesi (Universitas Sumatra Utara-USU) öğretim üyesi Arief Tarigan, aktör ve yönetmen Ayub Badrin ile Agus Suilo tiyatronun teori ve pratik yanlarında rol alan isimler. Etkinliği yöneten kişi ise, bir Budist rahip olan Bhante Dhirapunno…

‘Tiyatro ve sevgi’ konusunun, temelde sanatçı ve sahne ilişkisine gönderme yaptığı düşünülebilir. Bu, aslında genel geçer bir duruma işaret ediyor. Bu noktada, dünyanın her yerinde karşılaşılacak tiyatro sanatçısının tiyatroya-sahneye yani, işine dair sevgisi ön plâna çıkıyor.

Bu etkinlikte konunun farkı ise, sanatın bölgenin yani, Kuzey Sumatra’nın uzun bir geçmişe dayanan yerleşik kültürünün sürdürülebilirliğini sağlayan, en azından bu amacı güden bir yaklaşımın olması…

Tam da bu noktada, konuşmacılar ‘tiyatro ve sevgi’ konusundaki görüşlerinde yaşamı yeniden üretmenin aracı olarak sahnenin önemine vurgu yaparken, bir dikotomiye de dikkat çekiyorlar. O da, hayatın bir sahne olduğu görüşü… Ve bunun karşılığı olarak, sanatsal bir ifade aracı olarak tiyatro sahnesinin aslında, tam da gündelik yaşamda sergilenen eylemlerin bir başka şekilde tekrarına konu olması…

Aslında yukarıda dikkat çekilen, ‘bambu’ sembolü ve işlevinde bunu görmek mümkün. Söz konusu bu tiyatro oyunu, bölge toplumlarının gündelik yaşamlarında çeşitli işlevleriyle öne çıkan bambu ile hayatı tiyatro sahnesinde yeniden yorumlamaya dönüşüyor. Ancak bu yorumlama süreci teknik ve söylem bağlamında bir Batı sanat teorisi tekrarı veya taklidi değil.

Konuşmacıların kanımca üzerinde durdukları temel unsur buydu. Anlam arayışında sadece seçilen konu, sahneye taşınan objeler değil, bu süreçlere eklemlenen bölgenin asli unsurlarının varlığının tiyatro diliyle yeniden anlam kazanmasıdır.

Tam bu konuşmalar ortasında aklıma Samuel Beckett’in “Waiting for Godot”unun gelmesi üzerinde herhalde biraz daha düşünmeliyim…

Burada zikretmem gereken bir husus daha var… O da, Budist rahib Bahte’nin bu sanat etkinliğinin neresinde durduğu konusudur… Açıkcası bu durum sorgulanmayı hak ediyor.

Rahip, Bhante, gayet aktif, heyecanlı, güler yüzlü olduğu kadar aynı zamanda ‘cinta’ yani, ‘sevgi’ konusunda da söz sahibi olduğunu ortaya koyuyor.

Bu noktada moderatörlük rolünü icra ederken, kendi içinden çıktığı değerler dünyasında ‘cinta’nın önemini aktarırken, bunun Kuzey Sumatra kültür ve anlam dünyasıyla bağdaşıklığına vurgu yapıyordu.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/08/13/medanda-tiyatro-ve-sevgi-teater-dan-cinta-theater-and-love-teater-dan-cinta-in-medan/

6 Ağustos 2022 Cumartesi

Medan’da ekonomi kimliğinden kültürel kimliğe: AVROS / From economic identity to cultural identity in Medan: AVROS

Mehmet Özay                                                                                                                            06.08.2022

Malaka Boğazı’nın karşı yakasına bakmaya devam ediyoruz…

Bu noktada, Medan anlatılarının gün geçtikçe daha da önemli hale geldiğini söylemem gerekiyor.

Kısa ancak, gayet anlamlı bir ziyaretin doğurduğu bu anlatı sürecinin geçici bir heves olmadığını, aksine yakın gelecekte bazı akademik çalışmalarla zenginleşeceğini ifade edebilirim.

Bu çerçevede, daha önceki yazılarda dile getirdiği Bahçecilik Müzesi’ne (Museum Perkebunan veya diğer bir deyişle Endonezya Bahçecilik Müzesi (Museum Perkebunan Indonesia-Musperin) biraz daha derinlikli bakmakta yarar var.

Sömürge mirası!

Müze, şehrin merkezi noktalarından birinde, Jl. Pemuda (Gençlik Caddesi) üzerinde çevredeki diğer tarihi binalar arasında, kendine özgü mimari yapısıyla dikkat çeken büyükçe bir handa varlığını sürdürüyor.

Uzaktan bakıldığında dört yol ağzında yükselen kubbeli bölümü bir kilise ile karşılaşılacağı intibaı uyandırıyor ilk etapta. Böylesi bir düşüncenin hakim olmasında şehirde gayet önemli sayıda ve çeşitlilikte kilisenin olması geliyor…

Kulenin üzerindeki tarih 1918’i gösteriyor. Ancak binaya yaklaştıkça, farklı bir işlev gördüğü yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Bugün müze olarak kullanılan bina geçmişte, -bir dönem ABD konsolosluğu olması hariç tutulacak olursa, başta kauçuk olmak üzere bölgedeki tarım işletmeleri idari binası olarak işlev görmüş ve bu işlevini yakın zamana kadar sürdürmüş

Tarihe bağlılık, geleceğe yön

Günümüzde Müze, binanın inşa edilmesinin ardından, Kuzey Sumatra Kauçuk Üreticileri Birliği’nin merkezi olarak hizmet verdiği, sömürge dönemindeki Felemenkçe adının kısaltmasıyla tanınıyor, yani AVROS (Algemeene Vereeniging van Rubberplanters ter Oostkust van Sumatera)…

Müzenin kuruluşunda en önemli katkı, burada bizzat çalışan ve ardından, “Geçmişi Geleceğe Bağlamak” sloganı ve misyonuyla yönetim binasını müzeye dönüştüren Soedjai Kartasasmita’dan geliyor.

Soedjai Bey kurumda uzun yıllar çalışmış, müdürlük yapmış bir kişi olması nedeniyle, ülke genelinde bahçecilik konusunda uzman kişilerden biri olmasına şaşmamak gerekir.

Soedjai Bey’in, özel yaşamında fotoğrafçılığa ilgisi ve sevgisinin, geçmişle ve bölgenin tarihsel dokusu ve ekonomik yapısıyla özdeşleşmiş olan bu idare merkezini, müze gibi kurumsal bir yapıya dönüştürmesinde kayda değer bir katkısı olduğunu söylemek mümkün.

Yukarıda da değinildiği üzere, Soedjai Bey, bu tarihi bina ile geçmiş ve gelecek bağının kurulmasını, böylece binanın sadece bir ekonomik idare yapısı olarak kalmasını değil, bu yapının aynı zamanda bölgeye kattığı kültürel önemini de yeni nesillere aktarmak amacını taşıyor. 

Müze yaşam

Müzenin girişinde gayet nezih bir kafe-restoran tıpkı benzerleri gibi bir işleve sahip...

Yani, binayı hem geniş kamuya açık hale getirmek hem de müze giderlerinin karşılanmasına yönelik bir katkı sağlamak.

Aslında kafe-restoran mekânı, ziyaretçiyi girer girmez müzeyle hem hâl etmeye yarayacak nesneler bulunuyor.

Duvarlarda asılı olan siyah-beyaz fotoğraflar bir yandan tarımsal ekonominin nereden nereye geldiğine dair bir fikir verirken, aynı zamanda on binlerce işçinin (kuli/koeli) emek ve gücünün nasıl sömürüldüğünü de ortaya koyuyor.

Fotoğrafların bu şekilde anlamlandırılmasını, şehri ziyaretimin diğer bir bölümünü oluşturan Waspada gazetesi kurucusu merhum Hacı Muhammad Said’in (1905-1995) kaleme aldığı eserlerden biri olan Kontrak Koeli adlı eseri olduğunu duyunca daha iyi fark ettim!

Müzeye girişte sizi karşılayan rehber başından sonuna kadar içerideki objeleri, süreçleri, isimleri vb. tane tane anlatıyor. Merak ettiğiniz, daha fazlasını öğrenmek istediğiniz konularda sorularınızı dinliyor ve cevapları birbiri ardına veriyor.

Bu arada, rehbere fazladan bir ödeme yapmanıza gerek yok. Bunun için, müzeye girişte ödediğiniz makul ücret yeterli…

Ancak aldığınız bilgi, şayet bir de bölgeye akademik bir gözle bakma eğiliminde iseniz, büyük bir keyif ve kaçırılmayacak bir fırsat sunuyor. Bu anlatı sürecinde zihninizde yeni araştırma alanları, yeni araştırma soruları birbiri peşi sıra ortaya çıkıyor…

Sergi alanlarında, 20. yüzyıl başlarından itibaren kullanılan çeşitli araç gereçler; plântasyon işçilerine sadece plântasyon bölgelerinde geçerli olarak maaş olarak verilen paralar; Hollanda’da ilgili kurumların müzeye bağış amacıyla gönderdikleri kitaplar ve objeler; daktilolar vb. yazı araç gereçleri; dev kasa; tarım ürünlerini Hollanda limanlarına ulaştırmak amacıyla plântasyonlardan limana taşıyan tren maketleri; dönemin Hollandalı yöneticilerinin fotoğrafları vs. bulunuyor.

Ancak bunlar arasından en ilginç olanı, işçilerle ilgili tutulan kayıtlar… Bu kayıtlar, çalışanların kimliği, aidiyeti, çalışma süreci vb. bağlamlarda gayet önemli veri niteliği taşıyor.

Müzenin bir üst katına çıkılmasını sağlayan ahşap merdivenin hâlâ orijinal olması ise oldukça ilginç…

Aslında bu merdiven, ikinci katta bulunan ve sömürge dönemi idaresinde toplantı salonuna çıkıyor. Ancak, giriş katındaki ofisler arasında bir kapı ile kamüfle edilerek gizlenmiş olması, binaya biraz da mistik bir anlam katıyor…

Sömürgecilik ve tarımsal endüstri

Kuzey Sumatra tarihi özellikle, Hollanda sömürgeciliğinin 19. yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına doğru Güney Sumatra’dan yani Palembang’dan başlayarak, yüzyılın son çeyreğinde Ada’nın kuzeyindeki en uç noktada Açe’ye kadar olan bölge üzerinde tedrici yayılmasının bir sonucu olarak eko-politik zeminde önem kazandı.

Bu noktada, 1870-1940’lı yıllar arasına damgasını vurmuş olan endüstriyel tarım faaliyetleri ve bunun doğurduğu, makinalaşma, know-how ithâli, modern yönetim biçimi ve uygulamaları, iç ve dış göç gibi birbirini destekleyen ve giderek derinleşen boyutuyla bir toplumsal yapının nasıl değiştiğine, belki bazı açılardan nasıl geliştiğine dair gayet önemli veriler sağlıyor.

Müzenin bugünkü varlığı, Medan gibi ülkenin en önemli şehirlerinden ve tarihi merkezlerinden birine aidiyet kazandırıyor. Bu özelliği ile halen atıl halde bulunan ve benzeri bir dönüşümü yaşamayı bekleyen binalar için bir örneklik teşkil ediyor.

https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/08/06/medanda-ekonomi-kimliginden-kulturel-kimlige-avros-from-economic-to-cultural-identity-in-medan-avros/

3 Ağustos 2022 Çarşamba

Tengku Luckman Sinar: Bir ‘sultan’ ve bir kültürün ihyası / Tengku Luckman Sinar: One &Sultan’ and revival of a culture

Mehmet Özay                                                                                                                            03.08.2022

Luckman Sinar adı yıllar önce, ‘Serdang’ tarihini konu alan eseri ile karşılaşmam ile gündeme gelmişti.

Söz konusu bu eserin, gayet birikimli bir kişi tarafından kaleme alındığı konusunda edindiğim intiba aklımdan hiç çıkmadığı gibi, bu eseri bazı çalışmalarda kullandığımı da hatırlıyorum.

Medan ziyaretim sırasında adına, biraz da sürpriz bir şekilde rastlama şansı bulduğum Luckman Sinar’ın kendisiyle tanışamadım…

Hollanda sömürge dönemini, Sukarnolu bağımsızlık sürecini, yirminci yüzyılın son on yıllarında ülkede söz sahibi olmuş Suhatrolu yılları ve ardından gelen reform dönemine tanık olmuş bir Kuzey Sumatralı ile tanışmak ve sohbet etmek gayet ilginç olurdu!

2011 yılında merhum olduğunu öğrendiğim Luckman Sinar’la karşılaşamasam da, yukarıda ifade ettiğim intibaın derinleşmesine yol açacak yeni karşılaşmalar ve tanıklıklara ulaşma imkânı buldum.

Bu çerçevede, birinci derecede aile fertlerine, bir bölümü gayet önemli bir kütüphane-müzeye dönüşmüş olan evine ve eserlerine ulaşmak mümkün oldu.

Luckman Sinar ve kültür inşası

Bu taptaze tanıklığın, Tengku Luckman Sinar’ın kim olduğuna dair bende daha derli toplu bir fikir verdiğini söylemeliyim…

Luckman Sinar, mensubu ve -aşağıda değineceğim üzere- ‘manevi’ lideri olduğu toplumunun köklü ve tarihsel değerlerini yeniden inşada hayatının sonuna kadar, bitmeyen bir dinamizmle gayret göstermiş bir kişi.

Yukarıda dile getirdiğim ve birkaç kez ziyaret etmekten gayet haz aldığım ve gıpta ettiğim kütüphanesi kadar, ortaya koyduğu eserleriyle de bunu kanıtlamış bir kişi Luckman Sinar.

Bu anlamda, vefatının ardından biyografisini kaleme alan kızı Mira Sinar’ın dile getirdiği üzere, “toplumunun sahip olduğu köklü kültürü yeniden diriltme mücadelesi veren bir Malay üstadı”nın karşıma çıktığını söyleyebilirim.

Luckman Sinar’ın eserlerini kaleme alma nedeni, bu eserlerle neyi amaçladığı gibi birkaç soruyu peş peşe gündeme getirmek gerekir.  

Kayıp geçmiş ve hatırlama

Bununla birlikte, şunu söylemek gerekir ki, 2011 yılında merhum olduğunu öğrendiğim Luckman Sinar adı, sadece kaleme aldığı eserlerle anılmakla sınırlı değil.

Öyle ki, Lukcman Sinar adı, bazı eserlerinde kullandığı Tengku unvanıyla bize bir sultanlık ailesinden geldiğini ortaya koyuyor.

Bazı bölgelerde, İslam alimlerine unvan olan bu kelime, Kuzey Sumatra’da kadim geçmişteki hanedanlık mensuplarınca kullanılmış bir unvan(dı).

Bugün de Luckman Sinar gibi bazı bireylerce kullanılıyor olmasının, geçmişe yönelik salt bir öykünme olmadığını, aksine tarihsel bağın alçakgönüllü bir çaba olarak, bir şekilde devam ettirilmeye çalışıldığının ifadesidir.

Bu durum, aynı zamanda bugün karşımıza çıkan Tengku Lukcman Sinar adı bize, geçmişten bugüne bölgedeki sultanlıklara ne olduğu sorusunu hatırlatıyor ister istemez.

Özellikle de, Malaka Boğazı’nın karşı kıyısı boyunca uzanan Malezya’daki Malay Sultanlıklarının günümüzde halen varlıklarını sürdürmesine rağmen, Kuzey Sumatra’daki hemen hemen muadilleri diyebileceğimiz siyasi ve de kültürel yapıların ne olduğu sorusu gayet önemli bir tarihi sürece götürüyor bizi.

Bu noktada, Sumatra Adası’nda kadim sultanlık döneminden bugüne ne kaldığı sorusu, aynı zamanda bize ister istemez, sultanlık ailelerinin bugün ne yaptıkları ve neyle meşgul oldukları vb. soruları da gündeme taşımamıza yol açıyor.

Bu soruyu biraz daha sınırlandırmak gerekirse, bugün Kuzey Sumatra Eyaleti olarak bilinen coğrafyada dünün Deli, Serdang, Asahan, Langkat gibi site devletlerine ne olduğu sorusu önemi…

Birer site devleti hükmünde olan söz konusu bu siyasi yapılar, birbirinden farklılaşmakla birlikte, ‘Malaylılık’ kimliği ile bu kimliği oluşturan kültürel unsurlarıyla birbirine yakınlaşıyorlardı.

Günümüzde, Kuzey Sumatra’daki yer isimlerine bakıldığına, dünün kendi coğrafi ve siyasi yapısı içerisinde gayet anlamlı birer yapı olan bu site devletlerinden geriye sadece, isimlerin kaldığı intibaı ortaya çıkıyor.

Ancak bu yapıların sahip oldukları kültürel yapılarının varlığını gizli/açık toplumsal yapının derinliklerinde sürdürmekte olduğu da bir gerçek.

Bilinçaltından bilince değerler manzumesi

Bu kültürel yapıların bir bölümü, toplumun gündelik yaşamına veya yaşamın akışı içerisinde ortaya çıkan olağan/olağanüstü olaylarda, -belki de çokça zaman- bilinçsizce verilen tepkilerde ve pratiklerde kendini ortaya koyuyor.

Öte yandan, gerçekte bir elin parmaklarının sayısını geçmeyecek kişilerin bireysel gayretleriyle bir şekilde geçmişte yaşanan siyasal ve sosyal çalkantıların sonucu mevcudiyetini yitirmiş ya da zamanın akışı içerisinde önem ve anlamını yitirerek küllenmiş gerçeklikler ortaya çıkarılmaya çalışılıyor.

Hiç kuşku yok ki, herkese aşikâr bir durum olmasa da, bu tür konuları gündeme taşıyan tarihçi, kültürolog, folklorist vb. adlarla anılabilecek kişilerin eserleri ve çalışmaları ilgililerine ulaşabiliyor.

Tam da bu noktada, Luckman Sinar adı, bölge tarihinin yeniden keşfi için büyük önem arz ediyor.

Geleneğe bağlılık nosyonu: “adat

Yaşanan tüm siyasal ve toplumsa değişimlere veya bir başka deyişle ifade etmek gerekirse modernleşme ve sekülerleşme süreçlerine rağmen, Takımadalar’daki kahir ekseriyeti Müslüman olanlar kadar, azınlıktaki Müslüman olmayan toplumsal grupların tümü için geçerli olan, sosyal ve kültürel yaşamlarını çekip çeviren ‘geleneksel değerler bütünü’ne bağlılık bir başvuru kaynağı olmaya devam ediyor.

Müslüman toplumlar özelinde söylemek gerekirse, dini inanç ilkeleriyle örtüşen ve bu anlamda neredeyse kopmaz bir bağ niteliği taşıyan bu geleneksel yapı ile düşünce ve eylem biçimleri, Endonezyaca dile getirildiği üzere ‘adat’ kurumu olarak anılıyor.

Bu kurumsal yapı, -yazılı ve hatta bundan da önce ve öte, sözlü kültürün nesiller boyunca birbirine aktardığı canlı ve dinamik unsurlar olarak dikkat çekiyordu.

Tengku Luckman Sinar, mensubu bulunduğu Serdang Sultanlığı’nın geçmişte sahip olduğu böylesi tarihsel ve geleneksel değerlerin yeniden hatırlanmasında başat bir rol oynamış bir şahsiyet.

Öyle ki, Luckman Sinar yaşamı boyunca sergilediği çok çeşitli faaliyetlerle; ortaya koyduğu araştırmalar ve çalışmalarla, toplumsal yapı içerisinde kendini Serdang sultanlığı varisi topluma mensup olanlar kadar, -daha geniş çerçevede- Malaylılık kavramına yakınlaşan tüm toplumsal kesimler için geniş bir anlam evreninin yeniden kazanılmasında işlev görmüştür.

Geride bıraktığı kütüphanesi ve eserleri ile bu işlevin devam etmekte olduğunu memnuniyetle söylemek mümkün.

Bu noktada, Tengku Luckman Sinar’ın, kayıp bir sultanlığın izinden giden bir hanedan mensubu olmadığı ortada. Onun derdi, sultanlığa anlam katan ve aynı zamanda sultanlıkla birlikte gelişme kaydeden İslamiyetle varoluşsal olarak bağdaşık Malay kültürünün/Malaylılık olgusunun yeniden anlaşılması ve hayata geçirilmesidir.

 https://guneydoguasyacalismalari.com/2022/08/03/tengku-luckman-sinar-bir-sultan-ve-bir-kulturun-ihyasi-tengku-luckman-sinar-one-sultan-and-revival-of-a-culture/