Mehmet
Özay 24.06.2019
foto:thethaiger.com |
Güneydoğu Asya Ülkeleri
Birliği’nde (ASEAN) bu yılki dönem başkanı Tayland ev sahipliğinde 34. zirve gerçekleşti.
Hafta sonu başkent
Bangkok’da yapılan üye ülkeler devlet ve hükümet başkanları toplantılarında
önemli gündem maddeleri ele alındı.
İnsan merkezlilik; ASEAN
odaklı bölgesel kalkınma; sürdürülebilir güvenlik gibi konular öne çıkarken,
belki birliğin son yıllardaki değişmeyen iki konusu olan Güney Çin Denizi’nde teritoryal
haklar ve Rohingyalı Müslümanlar en öncelikli alanı oluşturuyordu.
Gündemin
değişmeyen iki konusu
Öne çıkan gündem
maddeleri, Güney Çin Denizi’nde teritoryal haklar meselesi ve Myanmar’da azınlık
konumundaki Rohingya Müslümanları’na yönelik etnik temizlik ve bu kitlenin konu
olduğu göç hadiseleriydi.
Aslında, son yıllardaki
zirve gündemleriyle karşılaştırıldığında, bu iki konunun birlik ülkeleri
arasında ve toplantılarında süreklilik arz eden sorunlar olduğu görülüyor.
Bu iki konunun can
alıcılığının devam etmesi, zirveler öncesinde teknik kadroların liderler önüne
getirdiği rapor ve sonuç bildirgelerinde ASEAN’la ilgili çizilen pembe tabloların
realitelerle ne denli çeliştiğini ortaya koyuyor.
Bangkok’da
meşru hükümet ve ASEAN
Bu yıl ASEAN dönem
başkanlığını yürüten Tayland’a demokratikleşme önündeki kronik sorunlar ve
bunların başında gelen darbe ve darbe sonrası ordu merkezli hükümetlerin
devamlılığı kendi başına bir sorun olarak ortada duruyor.
ASEAN gibi, bölgede
şeffaflık, kuralların üstünlüğü, halklar arası işbirliği, liberalleşme,
ekonomik kalkınma, küreselleşme gibi vazgeçilmez siyasi ve ekonomik kavramlarla
yüklü gündem ve taleplere karşılık bu yıl dönem başkanı Tayland’ın neredeyse bu
bütünlüklerle çelişen siyasi yapısı bir muallak duruma neden oluyor.
Tayland’da 2014 yılı, 22 Mayıs’ında
yapılan darbenin ardından, bu yıl 24 Mart’taki seçimlerle darbeci başbakan
Prayuth Chan-ocha’nın bu sefer bir siyasi partinin adayı olarak yeniden
başbakanlık koltuğuna oturması, ASEAN’ın gerek ülkeler bazında gerekse birlik
olarak öngördüğü reformlar konusunda ne denli çelişkilerle dolu olduğunu ortaya
koymaya yetiyor.
“Hint-Pasifik”
kavramı ve bölgesel genişleme
Bu yılki toplantıların
Asya-Pasifik kavramının dışında ve ötesinde Hint-Pasifik kavramı üzerinde
odaklanması önemli bir gelişme olarak dikkat çekiyor.
Bu durum, ASEAN’ın içinde
bulunduğu Güneydoğu Asya sınırlarının ötesinde Asya-Pasifik ile Pasifik
Okyanusu’nun Amerika kıtasına ve Asya’ya sınır bölgelerindeki ülkelerin
belirlediği coğrafi tanımlamanın daha da genişletilmesi anlamına geliyor.
Bu genişleme, salt
teritoryal anlamda değil, jeo-stratejik, jeo-politik ve jeo-ekonomik olarak ASEAN’ın
önemli bir arka plâna sahip olduğun bir kez daha ortaya koyuyor.
Hint-Pasifik kavramının
ortaya konulmasında bir yenilikten değil, belki bir uyanıştan bahsetmek mümkün.
Hint’ten kastın Hint Okyanusu ve dolayısıyla bu denize hakim en önemli ülke
konumundaki Hindistan’ı anlamak gerekiyor.
Yakın geçmişte, ABD
tarafından benzer bir uluslararası etkinlikte gündeme getirilen Hint-Pasifik
ASEAN için yeni bir kavram değil, aksine uzun bir tarihsel geçmişe dayanan su
yolları ağına işaret ediyor.
Kavramın bugün gündeme
getirilmesinde hiç kuşku yok ki, dönemin ekonomik-denizcilik-güvenlik ikliminin
doğurduğu bir önem bulunuyor. Bu noktada, şu hususa dikkat çekmekte fayda var.
ASEAN, özellikle 1980’lerden
itibaren Çin’le ticari-ekonomik ve yatırım ilişkilerini geliştirirken, Çin’in
son yirmi yıllık süre zarfında kat ettiği aşamalarda bölge ülkeleri için bir ‘stratejik
partner’ olmak ve bundan süreklilik arz etmek yerine, giderek bir tehdit ve
kriz unsuru haline gelme yönündeki politikalarının etkisi yadsınamaz.
Bu bağlamda, ASEAN, özellikle
2. Dünya Savaşı sonrasında bölgede hakim bir güç olma iddiasında ABD ile
ilişkileriyle Çin’li dengelemeye çalışsa da, Donald Trump yönetimiyle bir başka
belirsizlikler ağının ortaya çıkması ASEAN yönetimini alternatif arayışlara
itiyor.
İşte bu arayışların bir
neticesi olarak bir yandan ekonomik işbirlikleri noktasında yeni yapılanmalar
aranırken, Hint Okyanusu’nda potansiyel bir güç merkezi olarak Hindistan’ın
varlığı ASEAN’ı bu ülke ile ilişkileri geliştirmeye sevk ediyor.
Singapur başbakanı Lee
Hsien Lhoong’ın çok sevdiği kavramla ifade edecek olursak, ASEAN
ekonomisini-ticaretini ve yatırım süreçlerini ‘yeniden yapılandırma’ sürecinde
karşısında Hindistan gibi bir potansiyeli görmezden gelemez.
Çin
ve ABD özelinde denge politikaları
ASEAN’ın genel bir
politika olarak Çin ve ABD arasında denge politikası izlemesi, özellikle son
dönemde yaşanan ticaret savaşları nedeniyle ASEAN’ın belki de bugün var olma
nedeni olan ihracat odaklı sürdürülebilir kalkınmasına en büyük tehdidi
içeriyor.
2000’li yılların başından
itibaren Çin’in ekonomik gelişme yönünde nasıl bir değişim geçirdiği ortada.
Bu gelişme, bir yandan
ASEAN’a üye bazı ülkelerin de katkısıyla olurken, aynı zamanda Çin-ASEAN arasında
zamanla artan ticaret hacmi dikkate alındığında, iki yapı arasında birbirine
muhtaçlığın da şüphe getirmez bir gerçek olduğu görülüyor.
Ancak Çin’in, ABD
karşısında kapitalistleşme sürecinde bir Asya ülkesi olarak salt ekonomik bir güç
değil, bunun belki de zorunlu bir sonucu olarak askeri yapılanmasıyla geldiği
nokta, bölge ülkeleri için bir tehdit unsuru taşıyor.
Çin’in, aşağıda
değinileceği üzere, teritoryal hakimiyet iddiası kadar, şu veya bu şekilde ABD’yi
hedef alan örneğin siber saldırı teknolojisindeki gelişimi ASEAN ülkeleri için
bir güvenlik meselesi olduğu kadar, aynı zamanda ekonomik kalkınmada
uğranılması muhtemel bir tehdit olgusunu da içeriyor.
Hiç şüphe yok ki, bu
gelişmelerin baskısı altındaki ASEAN üye ülkeleri, yakın ve orta vade
geleceğinden iyimserlik bir yaklaşımla bahsettikleri söylenemez.
Güney
Çin Denizi
ASEAN’da dört üye ülke -Bruney,
Vietnam, Filipinler ve Malezya- ile bir bütün olarak birliğin bölgesel
güvenliğini etkileyen Güney Çin Denizi sorunu Çin’le karşı karşıya gelinen ve
halen halledilememiş bir konu olarak ortada duruyor.
Daha önceki yazılarımızda
da dile getirdiğimiz üzere, Çin’in tarihten kaynaklanan teritoryal hak
iddiasında bulunduğu söz konusu bu devasa denizin sınırlarının Endonezya’nın
Riau Eyaleti’ne bağlı Natuna Adaları’na kadar uzandığı dikkate alındığında,
ASEAN’a üye on üye ülkeden yarısının Çin’le doğrudan karşı karşıya gelmesi her
an mümkün.
9 Haziran’da bir Çin ve Filipinler’e
ait balıkçı teknelerini ilgili sularda çarpışması konunun güncelliğini koruduğu
anlamına geliyor. Bunun sıradan bir kaza olma ihtimali tartışılırken, güvenlik
sorunu sadece Filipinler nezdinde değil, bölge için ne denli önemli olduğunu
ortaya koyuyor.
Eleştirilemeyen
Myanmar
Son birkaç yıldır ASEAN
zirvelerinde Arakan konusunda referanslar, 2017 yılı Eylül ayında Myanmar
ordusunca gerçekleştirilen saldırılar sonrasında, sayısı yaklaşık 750 bini
bulan göçmenler konusuyla ilgili oluyor. Bu durum, akıllara acaba daha önceki
süreçlerin unutulmakta veya unutturulmakta olduğu anlamına mı geldiği sorusunu
getiriyor.
Birleşmiş Milletler ve
bölgedeki gelişmeleri yakından takip eden bazı sivil toplum kuruluşlarının
çabalarıyla Myanmar ordusu yetkililerine yönelik yargılama kararlarına rağmen, ASEAN
içinden güçlü ses duyabilmek mümkün olmuyor.
Malezya başbakanı Dr.
Mahathir Muhammed’in zirve öncesinde konuyu gündeme alışının dışında, Myanmar’a
yönelik eleştiri ve zirve sürecinde herhangi bir yaptırım konusunun gündeme
gelmemesi durumun endişe verici oluşunda devamlılık olduğuna işaret ediyor.
Aslında, Myanmar’ın
birlik içerisindeki konumunu sorgulama bağlamında sadece Arakan konusu da
bulunmuyor. Ülkenin kuzeydoğu ve doğu’sunda sınır bölgelerindeki diğer azınlık
gruplarıyla olan anlaşmazlık ve düşük yoğunluklu çatışmalar konusu da bir bütün
olarak ele alınmayı bekliyor.
ASEAN umutvar olmak istiyor
Gerek üye ülkeler gerekse
bölgesel güvenlik ve ekonomik sorunlara karşın ASEAN umutvar olmak istiyor.
Özellikle Singapur ve Malezya liderlerince dile getirilen ekonomide
sürdürülebilirlik konusu bir anlamda bölgenin varoluş nedeni olmasıyla da öne
çıkıyor.
Bu bağlamda, Barack Obama
döneminin sonunda yakalanan Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması (TPPA), Donald
Trump ile bertaraf edilirken, ASEAN yönünü Çin’in de içinde bulunduğu, toplam
16 üye ülkeli Bölgesel Kapsamlı Ekonomik İşbirliği’ne (Regional Comprehensive Economic Partnership-RCEP) çevirmiş durumda.
Çin’le yaşanan tüm
sorunlara karşılık, böylesi bir ekonomik işbirliğinde Çin’in olması bir
handikap olarak gözükse de, halen üzerinde çalışmaların sürdüğü bu birlikte
Japonya, Hindistan, Avustralya gibi Hint-Pasifik bölgesinin önemli ülkelerinin
de yer alması ASEAN için bir güven unsuru taşıyor.
Üye ülkelerin onunun
ASEAN üyesi olması, birliğe bu yapı içerisinde bir merkezilik niteliği
kazandırıyor. Bu anlamda, TPPA ile yitirilen umutlar RCEP ile diriltilmeye
çalışılıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder