Mehmet
Özay 11.05.2019
Avrupa’da modern
biliminin gelişmesinde Rönesans döneminin önemine kuşku bulunmamaktadır.
Yeniye, moderne vurgunun da yapıldığı bu dönem, uzun bir süreci içine aldığı
gibi, farklı coğrafyalardaki kültürel etkileşimlerden de bir o kadar
etkilenmiştir.
Rönesans yapılaşmasıyla,
Avrupa’nın kültürel ve tarihsel kökleri olan Yunan medeniyeti ile bağlarının
hatırlatılmasına güçlü bir vurgu yapıldığı kadar, İslam kültür ve medeniyetinin
çeşitli unsurlarından da yararlanıldığı görülmektedir. Öyle ki, örneğin
ticaret, savaş, insan mobilizasyonu vb. bağlamlarda gerçekleşen kültürler
karşılaşması ve bu karşılaşmaların ürettiği sonuçlar anlamına gelen Rönesans süreci
farklı boyutlar içermektedir.
Bu durumda, Rönesansla
ortaya çıktığı ileri sürülen uyanış ve yenilenme olgularının, salt Avrupa
merkezli bir bağlamla sınırlandırılamayacağı, aksine farklı toplumlarla girilen
çeşitli düzeylerdeki etkileşimlerin ürünü olarak güçlü bir eklektisizmi içinde
barındırmaktadır.
Tabii, bu konuyla ilgili
tartışmalarda pek de dikkat çekilmeyen önemli bir hususa değinmekte fayda var.
O da, Avrupa kültür ve medeniyetinin kökleri telâkki edilen Yunan medeniyetinin
gelişiminde ne türden bölgesel veya o dönemin küresel etkileşimlerinin etkisi
olduğu sorusudur. Burada da, tıpkı Rönesans döneminde gündeme gelen ticaret,
savaş, insan mobilizasyonu gibi süreçlerin ortaya çıkıp çıkmadığı konusu ele
alınmayı hak etmektedir.
Bununla birlikte, Rönesans
bağlamında geliştirilen kültürel ve bilimsel yönelimler, bir başka ifadeyle, söz
konusu uyanış ve yenilenme süreçleri noktasında Avrupa’nın merkeze alınarak öne
çıkartıldığı da sıklıkla karşılaşılan bir durumdur.
Avrupa’nın coğrafi olarak
merkeze alınması ile Avrupa kültür ve medeniyetinin diğer coğrafyalar, kültür
ve medeniyetler karşısında üstün bir konumda kabul edilmesinin, bu dönemin bir
özelliği olarak ortaya çıkması oldukça manidardır.
Bunun yanı sıra, Rönesans
yapılaşmasının Avrupa kültür evreni sınırlarını aşıp farklı coğrafyalara taşınmasında,
hiç kuşku yok ki, yine bu dönemde gelişme gösteren sömürgecilik süreçlerinin
payı yadsınamaz.
Bu anlamda, Rönesans
bitmiş bir süreç değil, devamlılık arz eden ve sömürgecilik süreçlerinden
beslenen bir yapısı olduğu da anlaşılmaktadır. Ekonomik varsıllık ile Rönesans döneminin
baş özelliklerinden olan sanatsal ürünlerin ortaya konması arasındaki ilişki,
Rönesans’ın salt Avrupa sınırlarına bağlı kalınarak gerçekleştirilebilen bir
süreç olmadığına işaret etmektedir. Aksine, sömürgecilik süreçlerinin bizatihi
temel dayanak noktalarından olan, dönemin küresel ticari ilişkiler ağının
Avrupa Rönesans’ını besleyen sermayenin oluşmasındaki katkısı tartışma
götürmez.
Bu çerçevede, Rönesans
bağlamında gündeme gelen kültürel yapılaşma sürecinin farklı coğrafyalardaki
diğer kültür ve medeniyet unsurlarıyla etkileşimi ortadadır. Tam da bu noktada,
Rönesans ile onun neden olduğu keşifler çağı arasındaki karşılıklı ilişkinin,
aynı zamanda Rönesans kültür ve medeniyetinin giderek daha yapıcı hale
getirilmesinde ekonomik varsıllığın nasıl elde edildiği ve rol oynadığı
meselesi de bizi Avrupa’nın diğer coğrafyalarla etkileşimi konusu üzerinde dikkatle
durmaya sevk etmektedir.
Açık Medeniyet, Yıl 2, Sayı 13, Mayıs - 2019, s.
66.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder