Mehmet Özay 15.09.2017
Halime Yakup’un 14 Eylül Singapur’da Cumhurbaşkanlığı’na atanması, her ne
kadar bu makamın sembolik bir değerle anılsa da, Singapur’da yeni bir dönem
anlamı taşıyor. Bu yeni dönem, bir kadın, bir Müslüman adayın Cumhurbaşkanlığı
koltuğuna oturmasıyla sınırlı değil. Halime Yakup’a bu olanağı sağlayan, kısa
bir süre önce anayasa da yapılan bir küçük değişiklikle beş dönem sonrasında
Ada’daki etnik azınlıklardan birinin Cumhurbaşkanı adayı olabileceği ve
seçilebileceğiyle ilgili yasa.
Ada’nın Malay Müslüman etnik yapısına mensup Halime Yakup milletvekilliği,
devlet bakanlığı ve son olarak parlamento sözcülüğü yapması dolayısıyla Ada
siyasetinde yeni ve süpriz bir isim değil. Zaten bir süredir Cumhurbaşkanlığı
seçimi için yapılan lobi faaliyetlerinde en ön sırada Başbakan Lee Hsien Lhoong
bulunuyordu ki, bu biranlamda Halime Yakup’un seçileceğinin garantisi anlamına
geliyordu. Tabii bu arada Halime Yakup’un öyle muhalif çevrelerden geliyor
değil, hele hele ‘başörtüsüne’ takılıp bir İslamcı siyasetçi formatı çizmeye
kalkışmak ada siyasetini ve Halime Yakup’un mensubu bulunduğu Halkın Eylem
Partisi’ni (PAP) anlamamak demektir.
Ortadoğu menşeili olduğu belirtilen çatışmacı yaklaşımların bir süredir
bölge toplumlarında da şu veya bu şekilde karşılığını bulması, Müslüman
kitlelere yönelik eleştiriler ve hatta zaman zaman ‘fiziki’ olmasa da düşmanca
yaklaşımların neşet etme eğilimlerinin görüldüğü bir dönemde, Başbakan Lee’nin
Halime Yakup adını gündeme taşıyarak Cumhurbaşkanlığı makamına taşıması
pragmatik, rasyonel bir çıkış niteliğinde. Bu bağlamda, Lee’nin tıpkı babası
Lee Kuan Yew gibi zor anlarda zor kararlar alabileceğini kanıtlaması açısından
da önemli.
Bununla birlikte, Singapur’u ve üzerinde yükseldiği siyaset kültürüne uzak
kesimler arasında, Halime Yakup’un bir Malay Müslüman ve başörtülü olması
dolayısıyla “lehte ve aleyhte” tepkiler gündeme gelecektir. Ada’da altı buçuk
milyonu bulan genel nüfusun yüzde 15’ine yakınını Malay Müslümanların
oluşturmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı makamına bir ‘azınlık’ etnik gruba mensup
siyasetçinin getirilmesini bugünün din-devlet, Malay etnik-Çinli çoğunluk,
çokkültürlülük-azınlık vb. bağlamlarından öte, Ada’da modern siyaset kültürünün
temellerinin atıldığı geçen iki yüz yıl boyunca yaşanan süreçlerin bir sonucu
olarak değerlendirilmelidir.
Lee Kuan Yew’un Allison ve Blackwill ile yaptığı mülâkatta dile getirdiği
üzere, “Singapur’da yönetim etnik çoğunluk/azınlık kitlelerinin dini, kültürel
ve dil aidiyetleriyle uğraşmıyor. Bu noktada, bir ‘ülke/ulus aidiyeti’ tesisi
noktasında ise asimilasyonu değil, entegrasyonu öncelliyor.” Hiç kuşku yok ki,
bugün Cumhurbaşkanlığına getirilen Halime Yakup, bu entegrasyonun en bariz
örneklerinden biridir. Zaten Başbakan Lee Hsien söz konusu atamayla ilgili
yaptığı konuşmada, Halime Yakup’un “ulusun birliğini ve tüm Singapurluları
temsil ediyorsunuz.” demesi bu hususa gönderme yapıyor.
Lee Kuan Yew’un ‘entegrasyon’ olgusuna vurgusu Ada’nın tüm varlığıyla bugün
neye tekabül ettiğiyle alakalı. Ekonomik değerlerin yüceltildiği, Ada’nın
rasyonalitesinin bu değerler üzerinden biçimlendirildiği hususu bugünün değil,
Ada’nın kuruluşundan bu yana var olan bir gerçek. Tabii Lee Kuan Yew’un
yukarıda alıntıladığım görüşünün sadece bundan elli yıl önce çok zor şartlarda
kurulmuş bir Ada devletinin siyaset felsefesinden neşet eden ve buradan
başlatılacak bir olgu olmadığını da söylemeliyim.
Entegrasyon konusu, akıllara 1819’da şehri kuran Thomas Stamford Raffles’ın
eğitim başta olmak üzere Ada’da o günlerde var olan ve bir süre yönetimde
bulunduğu yıllar boyunca Ada’ya gelip yerleşecek çeşitli milletlerle ilgili
kanaat ve düşüncelerinin politikaya dönüştüğü dönemi hatırlatıyor. Ada’nın
kozmopolit yapılaşması gerçekleşirken, bunun İngiliz eğitim sisteminin ve değerlerinin
Ada’da tedrici olarak inşası kuşkusuz ki, Ada siyaset kültürünün temelleri oluşturmaya
matuftu. Öyle ki, Raffles eğitime öncelik verirken, Malay
sultanların/soyluların çocuklarının ‘eğitimi’ olgusuna özel önem atfetmesi, bu
entegrasyon sürecinin o dönemki en ‘anlamlı’ noktasını oluşturuyordu.
1965 yılında bağımsızlığını kazanan Ada’da, bir Malay etnik yapısına mensup
siyasetçinin ikinci kez Cumhurbaşkanı olması anlamına geliyor. İlki,
bağımsızlığın ilân edildiği 1965-1970 yılları arasında görev yapan Yusuf
İshak’dı. Geçmişte bu göreve bir diğer etnik azınlığı oluşturan Hint kökenli
siyasetçilerden de atanan oldu. Dolayısıyla Ada siyasetinde nüfusun kahir
ekseriyetini oluşturan Çin etnik azınlığın bir ağırlığı olsa da, bunun bir Çin
milliyetçiliği bağlamında siyasal ve toplumsal yaşam üzerinde egemen
kılındığını söylemek mümkün değil. Aksine ülkenin kurucu babası Lee Kuan Yew ve
diğer önde gelen liderler ‘Singapurluluk’ aidiyetini inşa etme gibi bir görevi
yerine getirmeye gayreti içinde oldular. Lee Kuan bu yaklaşımı, 1965’de
bağımsızlık ilanında Ada’nın bir Çin, Malay, Hintli değil, din, ırk, kültür
farkı gözetilmeksizin herkesin içinde yer alabileceği bir yer tanımlamasıyla
ortaya koyuyordu.
Tıpkı iki yüz yıl önce Raffles’ın Malay soylularının çocuklarına eğitimiyle
entegrasyonu hedeflediği gibi, Lee Hsien’ın törende yaptığı konuşmada dile
getirdiği üzere, bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Halime Yakup da “yoksunlukları”
aşarak bugünlere geldi. Bu süreçte hiç kuşku yok ki, aldığı eğitim birincil
öneme sahip. Halime Yakup, Cumhurbaşkanı olarak yaptığı ilk konuşmada Ada’nın
sorunları arasında yaşlılık, ekonomik durgunluk ve terör tehdidine dikkat
çekiyordu.
Ancak kuşkusuz ki, bunlar arasında Ada’nın önceliği ekonomik varsıllığını
devam ettirmek. Cumhurbaşkanı olarak Halime Yakup, bu anlamda Ada’nın kurulu
değerlerine tabi olduğu ve bunu devam ettirme noktasında kararlı olduğu
görülüyor. Bu anlamda, Lee Kuan Yew’un “Singapur’un Ayakta Kalması İçin Zor
Gerçekler” başlıklı eserinde dile getirdiği üzere, “barış, istikrar ve büyüme
için ekonominin bir gereklilik arz ediyor” cümlesi Halime Yakup’un misyonunda
önemli bir yere sahip olacağına kuşku yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder