Cihan Kurtaran 18.01.2017
Japonya Başbakanı Şinzo Abe’nin Asya-Pasifik bölgesinde Filipinler,
Avustralya ve Vietnam’ı kapsayan ziyaretlerinde Endonezya da yer aldı. Japonya
başbakanının Endonezya’ya yaptığı bu ziyaret diğer ülkelerle ilişkilerden
farklılıklarıyla üzerinde durulmayı hak ediyor. En başta ifade edilmesi gereken
husus, hiç kuşku ku yok ki, bu ziyaretin Japonya ve Endonezya hükümetleri için
2017 yılına iyi bir başlangıç anlamı taşımasıdır. Bununla birlikte, Başbakan
Abe’nin Cakarta ziyaretini salt iki ülke ilişkilerini geliştirmeye matuf bir
hedefle sınırlandırmak mümkün değil. Bu ziyaret her iki ülkeyi de içine alacak
şekilde geniş bir bölgesel yapılanmanın adımları olarak da
değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Japonya açısından bu ziyaret Doğu Çin Denizi’nden başlayıp,
Arab Denizi’ne kadar ulaşan devasa su yolları üzerinde ticari serbestiyet,
enerji kaynaklarına erişim ve güvenlik ağı oluşturma gibi üst bir politika
çalışmasına işaret ediyor. Bu çerçevede, söz konusu bu ziyaret şu alt
başlıkları içerdiğini söylemek mümkün: a) Asya-Pasifik’in iki yakasını
birbirine bağlamakla kalmayacak, küresel ticaretin yüzde 40’ına tekabül eden
bir hacme ulaşacağı varsayılan Trans Pasifik İşbirliği Anlaşması’nın (TPPA)
inkitâya uğraması karşısında Japonya’nın bölge ülkeleriyle alternatif açılımlar
geliştirmesi; b) ASEAN gibi on ülkenin üye olduğu ve dünya genelinde yaşanan
ekonomik daralmaya karşın büyümede görece istikrarlı bir seyir takip eden
ülkelerle işbirliğini daha da ilerletilmesi; c) bu süreçte, ASEAN genel
sekreterliğinin başkent Cakarta’da bulunması ve birliğin en büyük ekonomisinin
Endonezya olmasının getirdiği avantajların kullanılması; d) Çin’in ekonomik ve
teritoryal yayılmacılığının ardından gelmesi muhtemel siyasi nüfuz geliştirme
çabalarının önüne geçilmesi.
Endonezya yönetimi için ise, Japonya’nın teknolojik gelişmişliği ve
kalkınmışlığı cazibe merkezidir. Bu çerçevede, Endonezya devlet başkanı Joko
Widodo’nun (Jokowi) 2014 yılında göreve başlamasının ardından yeni bir döneme
giren iki ülke ilişkilerinde ‘deniz’ faktörünün başat bir rol oynayabileceğini
söylemek gerekiyor. Başkan Jokowi’nin Pasifik ve Hint Okyanusunu çevreleyen
adalar ülkesinin denizci rolünü öne çıkaran politikalara yönelmesi, aynı
özellikleri taşıyan Japonya ile yakınlaşma girişimlerinin yapısal gerçekliğini
oluşturuyor. Bu nedenle, Pasifik ve Hint Okyanusları’na komşu Endonezya’yı aynı
özellikleri taşıyan Japonya’ya yakınlaştıran da bu hususiyettir. Jokowi’nin
Başkanlığı devralmasından sonra Güneydoğu Asya toprakları dışına ilk ziyaretini
2015 yılında Japonya’ya yapmasının da bu anlamda tesadüf olmadığı ortada. Bu ziyaret çerçevesinde
‘Endonezya-Japonya Denizcilik Forumu” oluşturulması kararına varılmıştı. İşte
geçen hafta sonunda Abe’nin Cakarta ziyareti bu sürecin devamlılığının
sağlanması konusunda atılan önemli bir adımdı.
Başkan Jokowi’nin Japonya ile ilişkileri geliştirmesi aralarında ordunun
bulunduğu ülkedeki çeşitli kurumlar tarafından da olumlu değerlendirilecektir.
Özellikle son dönemde ağızdan ağıza dolaşan ‘Çin’in çeşitli vasıtalarla ülkede
siyasi egemenlik kurma çabası içinde olduğu’ yönündeki şayiası karşısında
Japonya ile ilişkiler Endonezya-Çin ilişkilerinde bir denge unsuru kabul
edilecektir.
Bir önceki devlet başkanı Susilo Bambang Yudhoyono döneminde başlayan ve
son on yıldır ortalama %5’lik kalkınma hızını yakalayan Endonezya’nın bu büyüme
hızında yapısal bir istikrardan değil, aksine küresel pazarın taleplerine matuf
petrol ve doğal gaz talebi ile tarımsal ürün ihracatı ile giderek artış
gösteren orta sınıf yapılaşmasının neden olduğu iç piyasadaki tüketim artışından
bahsetmek mümkün. Bu nedenle sürdürülebilir bir imalât sanayiinin alt yapısını
oluşturan güçlü kurumsal yapılara sahip küçük ve orta işletmelerden yoksun
olan, enerji başta olmak üzere önemli alt yapı açığı bulunan, devasa deniz kıta
sahanlığına rağmen, deniz altı ve üstü zenginlikleri üretime dönüştürmede
önemli zaafiyetleri bulunan bir Endonezya ile karşı karşıyayız.
Yukarıda zikredilen ülke ekonomisindeki söz konusu bu büyümeye rağmen, ülkenin
geniş toplum kesimlerinin de içinde yer alacağı istikrarlı bir ekonomik
kalkınma yapılaşmasının olmaması nedeniyle Başkan Jokowi ve ekibi önümüzdeki
süreçte istikrarlı kalkınma hedeflerinin gerçekleştirilmesine dönük
politikaları ısrarla gündemde tutmaya devam ediyor. Bu bağlamda, söz konusu bu yapısal
zaafiyetleri iyi gözlemleyen Başkan Jokowi, bir yandan yasal düzenlemeleri
hayata geçirmeye çalışırken, aynı zamanda denizcilik sektörünü her vechesiyle
ulusal kalkınma hamlesinin motoru yapma uğraşı içerisinde.
Her iki ülkeyi denizcilik bağlamında birbirine yakınlaştıran bir diğer
önemli alan ise güvenlik konusu oluşturuyor. Bu çerçevede, neredeyde her gün
rutin bir şekilde dünya medyasının gündeminde yer alan Güney Çin Denizi’nin
yanı sıra, Malaka Boğazı ve Hint Okyanusu gibi önemli su yollarını şu veya bu
şekilde her iki ülkenin yani Japonya ile Endonezya’nın ortak kullanımına konu olmasıdır.
Tarihin değişik dönemlerinde de küresel güç ve siyasetin odağında yer alan
yukarıda zikredilen su yolları belki de bugün hiç olmadığı kadar gündemde yer
işgal ediyor. Çin’in 3.5 milyon km2 genişlikteki Güney Çin Denizi’nin
yüzde 90’lık bölümünde hakimiyet iddiası ve bunu pratiğe geçirme konusunda suni
adalar üzerinde sivil ve askeri amaçlara matuf alt yapı çalışmaları, bu denize
komşu ASEAN’a üye Filipinler, Vietnam, Malezya ve Bruney ile yaşanan krizle
birlikte anılıyor.
Japonya için Güney Çin Denizi hem küresel ticaret, hem de Ortadoğu enerji
kaynaklarına erişimindeki vazgeçilmez rolü nedeniyle jeo-stratejik önem
taşıyor. Endonezya da benzer bir durumla karşı karşıya. İki ülkeyi deniz
güvenliğinde buluşturacak bir diğer alan ise terör, korsancılık ve kaçak
avlanma faaliyetlerine konu olan Sulu Denizi ve Malaka Boğazı başta olmak üzere
Endonezya’yı çevreleyen sularda sahil güvenlik tedbirlerinin ve bu çerçevede
teknolojik donanımın geliştirilmesi ve uygulamaya konulması konusunda
olacaktır. Endonezya’nın sahil güvenlik konusunda yeniden yapılanmaya gittiği
ve bu bağlamda ülke kara sularında kaçak avlanma yapan yabancı balıkçı
teknelerinin ele geçirilerek deniz kuvvetleri marifetiyle imha edilmesi önemli
bir örneği oluşturuyor.
Çin yönetimi bu devasa denizdeki hak iddiasından ötürü yukarıda zikredilen
ülkelerle doğrudan bir anlaşmazlık yaşarken, aynı birliğe üye Endonezya ile kıta
sahanlığını genişletme kararı nedeniyle yaşamaya aday gözüküyor. Bu bağlamda, Çin
yönetiminin, Güney Çin Denizi hakimiyet iddiasının maddi karşılığının bu
denizin güney bölümündeki Endonezya kara suları içinde yer alan Natuna
Adaları’na kadar ulaşması Çin-Endonezya ilişkilerini potansiyel bir sorunla
karşı karşıya bırakabilir. Kaldı ki, Başkan Jokowi, bu tehditi görmüş olmalı
ki, geçen yıl bu Adalar’a yaptığı ziyaretlerle Adalar bölgesinin güvenlik
boyutunu ortaya koyacak şekilde füze ve radar sistemlerinin geliştirilmesi
emrini verirken, balıkçılık ve turizm sektörlerinin geliştirilmesi gerektiğine
işaret ederek işin ekonomik boyutunu da göz ardı etmediğini göstermiş oldu.
Bu hususlar, iki ülke ilişkilerinin karşılıklı çıkarlarının denizcilik
sektöründe buluştuğunu ortaya koyuyor. Bununla birlikte, iki ülkenin farklı
düzeylerde karşılıklı çıkarlarını tatmin etmede süreç yönetiminin de önemli bir
rolü olduğunu söylemek gerekiyor. Bu bağlamda, Endonezya’nın ‘zaafiyetlerinin’
iki ülke ilişkilerinin geliştirilmesi sürecine işlerlik kazandırılıp
kazandırılamayacağında kilit bir rol oynayacaktır. Bu bağlamda, Endonezya bugün
araştırma-geliştirme kurumları, yasal düzenlemeleri, yolsuzluklarla malûl
olduğu kadar hantallığıyla da ün yapan bürokrasisi ile Japonya gibi teknoloji
devi bir ülkeyle ilişkileri nasıl geliştirebilecek sorunu önem taşıyor. Maddi
hususiyetlerin dışında, ‘çalışkanlık’, ‘zaman ve enerjinin optimum kullanımı’,
‘süreklilik’ gibi iş ve yönetim süreçlerinin vazgeçilmez hususiyetleri
bürokrasi başta olmak üzere Endonezya iş kesimlerinin üzerinde hassasiyetle
durması gereken alanlar olarak dikkat çekiyor. Bu da hiç kuşku yok ki, Başkan
Jokowi’nin üstesinden gelmesi gereken bir sorun olarak halen ortada
durmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder