Mehmet Özay 29 Ekim 2015
Endonezya
Devlet Başkanı Joko Widodo’nun (Jokowi) Amerika Birleşik Devletleri’ne ziyareti
gerçekleşti. Ancak, 25-29 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirileceği ilân edilen gezi sadece iki gün sürdü. Jokowi’nin ziyareti
yarıda kesmesine sebep ise, ülkede süren yangınların aciliyet sınırına
ulaşmasıydı. Endonezya için oldukça önemli olan bir gezinin zaten iki ayı aşkın
süredir devam eden yagınlar nedeniyle yarıda kesilmiş olması bir talihsizlik.
Bir yandan Jokowi, öte yandan Jokowi hükümetinden beklentileri olan çevreler
ABD gezisinden büyük umutlar belkiyordu. Bu noktada gezinin bu umutları
yeşertecek şekilde başarılı geçtiğini söylemek biraz güç. Bunda tüm suçu,
‘yangınlara’ bağlamak da doğru değil.
Ancak
bu yangınlar konusu bile Endonezya’nın endüstri, yerel ve merkezi yönetim,
çevre bilinci ve halk sağlığı, komşularla ilişkiler gibi bir çok alanda ne
kadar eksikleri olduğunu ortaya koymasıyla dikkat çekiyor. 1990’lı yılların sonlarından
itibaren tehlike arz etmeye başlayan ve kurak mevsim olarak bilinen
Ağustos-Kasım arası dönemde her yıl periyodik olarak gündeme gelen yangınlar,
öyle sıradan ve doğal yangınlar değil. Bizzat insan elinin bir ürünü. Burada
iki husus öne çıkıyor. İlki, palmiye yağı üretimini sağlayan özel bir tür
palmiye ağaçlarından oluşan
plantasyonlarda anızların yakılması. İkincisi ise, bu oldukça kârlı palmiye yağı üretimi için her yıl yeni tarım alanları
açılması için yağmur ormanlarının kesilmesi.
Bu
yangınların bu yıl Tayland’ın güneyi Patani bölgesi ile Filipinlerin güneyinde
Mindanao’ya kadar ulaşması tehlikenin sadece Endonezya halkı ve doğal çevresi
için değil, bölge ülkelerini de içine alacak boyutlara ulaştığını gösteriyor.
Bu yangınların dolaylı da olsa, Endonezya’nın uluslararası ilişkilerini
etkileyecek düzeye gelebileceği Jokowi’nin ABD gezisinin yarıda kesilmesinde
kendini ortaya koydu. Aslında niçin yarıda kesildiğine dair Cakarta
yönetiminden makul bir açıklamada sadır olmuş değil. Çünkü zaten Jokowi daha
bir ay öncesinde, hem Sumatra Adası hem de Kalimantan Adası’nda bizzat
gözlemlerde bulunmuş, yetkililere yangınlar bir an evvel söndürülmesi konusunda
emirler yağdırmıştı. Dolayısıyla ABD ziyareti gibi önemli bir gelişme sırasında
apar topar görüşmeleri sona erdirip geri dönmesi, acaba Cakarta’da bu geziden
hoşlanmadığı tahmin edilen çevrelerin bir müdahalesi mi sorusunu akla
getiriyor. Bu soruyu burada bırakıp, iki günlük gezi öncesi ve sonrasındaki
hususlara değinelim.
Jokowi’nin
bu ziyaretinde öncelik, ABD iş çevrelerinin yatırımlarını ülkeye çekmenin yanı
sıra, 5 Ekim’de imzalanan Trans-Pasifik İşbirliği Anlaşması’na (TPPA) taraf
olduklarını ortaya koymaktı. Benzer bir ekonomik açılımı Japonya, Çin, Güney
Kore, Malezya ve Singapur ziyaretlerinde de ortaya koyduğunu gözlemlediğimiz
Jokowi’nin bu politikasında pek bir yanlışlık yok. Ancak aralarında ABD’nin de
olduğu bu gelişmiş ülkelerin Endonezya’da çok çeşitli alanlarda yatırım
yapabilmelerinin önünü açacak yasal ve de fiziki alt yapının ne kadar hazır
olduğu da cevaplandırılması gereken konuların başında geliyor. Bunlar arasında,
Jokowi’nin 2013’de 8, 2014’de 12 milyar dolara ulaşan ‘dijital ekonomi’yi
gündeme getirerek, bu alanda Endonezya’nın büyük bir potansiyel olduğunu
vurgulaması dikkat çekiciydi.
Ayrıca,
TPPA gibi üye ülkeler arasında ilgili alanlarda standardizasyon zorunluluğu şu
aşamada Endonezya yönetiminin ortaya koyabileceği bir inisiyatif olarak
gözükmüyor. Bununla birlikte, Güneydoğu Asya’nın en büyük ekonomisi ve 230
milyonu aşan nüfusuyla Endonezya’nın ABD için cazibe merkezi olmadığı
söylenemez. Bu nedenle, ABD Ticaret Bakanı Michael Froman iki ülke iş konseyi
toplantısında Endonezya’ya TPPA ile ilgili bilgi akışını sağlayacaklarını ifade
etti. Bu açıklama bir umut olarak değerlendirilebilirse de, Froman’ın
açıklamasının devamındaki ifadeleri, işçi haklarından entellektüel mülkiyete
kadar çok çeşitli alanlarda standardizasyon ve Endonezya’nın bürokrasi,
ithalat-ihracat kısıtlamaları gibi alanlarda acilen yerine getirmesi gereken
reformlar konusu Endonezya’nın ev ödevi mahiyetindeydi.
Bununla
birlikte, Jokowi’nin yatırım talepleri, ABD’nin desteğiyle beş yıla yayılacak
şekilde 200 milyar Dolar olarak imzaya bağlandı. Bu yatırım alanlarının neler
içeriyor diye baktığımızda karşımıza, Coca-Cola’nın 500 milyon Dolar; General
Electric’in enerji ve sağlık sektöründe bir milyar Dolarlık yatırımı dikkat
çekiyor. Ayrıca, Endonezya ulusal petrol şirketi Pertamina ile Corpus Christie
Liquefaction grubu arasında 13 milyar Dolarlık gaz anlaşması imzalandı. Ayrıca,
Papua’da altın ve petrol başta olmak üzere çeşitli madenleri işleten ABD’li
şirketlerin yeni yatırımları da gündeme geldiği tahmin ediliyor.
Görüşmelerin
dikkat çeken bir diğer alanı bölgesel ve küresel güvenlik meseleleri. Bununla
Ortadoğu’daki gelişmeler ile Güney Çin Denizi odaklı deniz yolu ulaşımı akla
geliyor. Tabii Ortadoğu ile Endonezya’nın ne ilişkisi olabilir sorusuna ülkenin
demokrafik yapısına bakarak cevap vermek mümkün. Endonezya’da her başkanın
istisnasız gündeme aldığı husus, ülkenin kahir ekseriyetinin Müslüman olması ve
dünyanın üçüncü büyük demokrasisi teşkil etmesi. Jokowi de bu hususu atlamadı
elbette. Bu özellikleriyle Endonezya’nın, “demokrasinin ve çoğulculuğun
tesisinde rol oynayabileceği; radikalizme ve terörizmle mücadele edebileceği”
yönündeki yaklaşımını ortaya koydu. Ancak bu demokrafik özelliğin, geniş
anlamıyla İslam dünyasının sorunlarına eğilinmesini, çözüm önerileri
sunulmasının yolunu bir türlü açabildiğini de söylemek maalesef mümkün değil.
Aksine, sanki bu demografik özellik, demokratik değerler vs. ülkeyi başta ABD
olmak üzere batılı ülkeler nezdinde bir tür savunmacı hissiyatın öne
çıkartılması anlamı taşıyor.
Öte
yandan, Takımadalar cenneti olan Endonezya’nın Güney Çin Denizi’ne ve Sulu
Denizi’ne; Malaka Boğazları’na sınır ve içinde yer alması nedeniyle dünya deniz
ticaretinin önemli bir bölümünü karşılayan bu su yollarının güvenliği ABD için
hayati öneme sahip. Deniz yollarının güvenliği meselesinde de açıkçası
Endonezya’dan beklenen rolün icrarı yönü gündemde pek gözükmüyor. Diğer ülkeler
ya sorumluluktan kaçma adına ya da bölgenin ‘büyük’ ülkesi algılamasıyla
Endonezya’nın baş rol oynamasını isterken, Cakarta yönetim(ler)inde teori ve
pratiği ile bir açılım görülemiyor. Deniz güvenliği konusunun bir yanında da,
kaçınılmaz olarak Çin faktörü var. Jokowi’nin Washington’da bulunduğu saatlerde
ABD savaş gemilerinin Güney Çin Denizi’ndeki hareketliliği tam da bu güvenlik
sorununu ortaya koyuyor. 27 Ekim’de ABD’ye ait bir savaş gemisinin Çin’in
bölgedeki bazı kayalıklar üzerine suni olarak inşa ettiği ve teritoryal hak
iddiasında bulunduğu Spratly Adaları sınırına kadar gelmesi üzerine Jokowi, ABD
adını zikretmemekle birlikte, tarafları temkinli olmaya ve sorunun
tarafların bir araya gelerek çözümlemesinden yana olduklarını tekrarladı. Ardından
dış politikada tarafsız yaklaşımlarını sürdürdüklerini söylemesi, Endonezya
yönetiminin “ne şiş yansın ne kebap”
bağlamının ötesine geçemediğinin bir göstergesi aslında.