Mehmet Özay 17 Şubat 2014
Myanmar bu yıl ASEAN dönem başkanlığını yürütüyor ve 2015 yılında genel
seçimlere gidecek. Geçenlerde gözler yeniden Myanmar’a çevrildi. Sebebi ise
Tayland yönetiminin 1300 Myanmarlıyı ülkelerine göndermesiydi. Aslında bu yeni
bir gelişme değildi. Tayland yönetiminin bir süredir uyguladığı politikaların
bir benzerinin otoriteler tarafından uluslararası çevrelerle paylaşılmasından
öte pek de bir anlam ifade etmiyordu. Kaldı ki, bu vakı’a, haberin yayınlandığı
günle de ilgili değildi. Tayland yönetimi Eylül-Ekim aylarında gruplar halinde
Myanmarlıları ‘ülkelerine’ geri gönderdiğini dünya kamuoyuyla yeni
paylaşıyordu. Öte yandan, ‘Myanmarlılar’ ifadesi de elbette bilerek
kullanılıyordu. Aslında gönderilenler Arakanlı Müslümanlardan başkaları
değildi.
Burada sorulması gereken bir süredir dünyanın gözünün üzerinde olduğu Myanmar’dan
niçin hâlâ Arakanlı Müslümanlar kaçıyor, kaçmak istiyor olmalarıdır? Bir diğer soru Arakanlı Müslümanlara
yönelik baskılara yakinen tanıklık eden bölge ülkelerin yönetimlerinin niçin
‘insani’ bir çaba sergileyememektedirler? Öte yandan, Myanmarlı göçmenlerin kendi
aralarında da sınıflamaya tabi tutuldukları gözlemleniyor. Örneğin, bugün Arakanlı
göçmenlerin Tayland’dan çıkartılması konuşuluyor. Ancak aynı ülkenin, yani Tayland’ın
Myanmar’la sınırında farklı etnik topluluklara mensup yaklaşık 120.000
Myanmarlı mülteci yaşıyor. Yukarıdaki sorulara ilâveten şu soruları herkesin
sorması gerekiyor: Tüm bu Myanmarlı yasal veya yasa dışı mültecilerin tümü geri
gönderiliyor mu? Bu on binlerce mülteci içinde Tayland’da barınmasına imkân tanıdığı
Arakanlı Müslüman mülteci var mı? Yoksa söz konusu bu onbinlerce mültecinin
azınlık ancak Hıristiyan olmalarıyla ‘pozitif ayrımcılığa’ tabi tutulduklarını
ileri sürebilir miyiz? Başta ABD, Kanada, Finlandiya, Japonya, Avustralya olmak
üzere bu mülteciler arasından çeşitli ülkelere kabul alınırken Arakanlı Müslümanlara
da şans veriliyor mu? Yoksa gene dini aidiyetlerinden hareketle Hıristiyan
mültecilere pozitif ayrımcılık mı gözetiliyor?
Bununla birlikte, bu olayın uluslararası medyaya yansıması, Myanmar
yönetiminin -Tayland örneğinde olduğu gibi- bölge ülkeleri ve de uluslararası
kamuoyu nezdinde de sorgulanmasını gerektiriyor. Kapılarını dünyaya açtığı,
demokratikleşme yolunda adımlar attığı söylenen Myanmar’ın ‘kendi
vatandaşlarına’ yönelik baskı ve ayrımcı yaklaşımlarına devam ettiğine kuşku
yok. Tayland yönetiminin bu icraatı da bunu dolaylı olarak ortaya koyuyor. Bu
insanların ülkelerinden kaçma gerekçeleri, ülke yönetiminin bu topluluklara
yönelik siyasi/dini/kültürel baskılardan neşet ediyor. Bununla birlikte, kimileri
Tayland yönetiminin sorumluluğunu yerine getirdiğini düşünebilir. Ancak burada
dikkat çekilmesi gereken husus, Arakanlı Müslümanların Güneydoğu Asya ülkelerinde
‘yasadışı göçmen’ statüsünde değerlendirilmeleriyle ilgilidir. Bu durum,
bölgede sözde çoğunluğu Müslüman halklardan oluşan ülkeler Endonezya ve diğer
ülkeler için de geçerli... Üstüne üstlük, Myanmar-Tayland-Malezya ekseninde gerçekleşen
insan kaçakçılığı konusunun da ciddi bir şekilde üzerine gidilmeli. Bu noktada,
BM dahil kimi kuruluşlar rahatsızlıkların zaman zaman görüşlerini ortaya
koydukları biliniyor.
Ancak, ne ASEAN ne de Batılı ülkelerin üstlerine düşen görevleri
yaptıklarını söylemek mümkün. Teknelerle okyanusa açılarak kaderin bir cilvesi
olarak bu ülke sahillerine çıkan veya insan kaçakçılarının marifetinin de dahil
olduğu çeşitli şekillerde kara yolunda bu insanlara nasıl muamele edildiğini artık
görmek ve kayda değer icraatlara imza atmak gerekiyor. En başta ASEAN
sözleşmesindeki ‘iç işlerine karışmama’ maddesinin bir an önce kaldırılması ve
bölge halkları arasında etnik/dini hiçbir ayrımcılığın yapılmayacağının altının
çizilmesiyle kalmamalı, sivil ve devlet kurumlarının denetim ve gözetimine de
açılmalı. Böylece, bugüne kadar ASEAN halklarının birbirlerini yeterince
tanımadıkları konusundaki argümanları aşmaya yönelik girişimler de bu vesileyle
gündeme geleceği umulabilir.
Çevre ülkelerde ‘yasadışı göçmen’ bağlamında bunlar olup biterken, peki
Myanmar’da neler oluyor? Başta Arakanlı Müslümanların konumu olmak üzere
ülkedeki pek çok etnik topluluk ile Burme etnik çoğunluğuna mensup merkez
yönetim arasında sağlam bağlar oluşturulmuş değil. Bunlar arasında Arakanlı Müslümanların
konumu çok daha vahim ve bu vahim durum devam ediyor. Bir yandan hâlâ 2012 Haziran
ayında evlerinden barklarından sürülen Arakanlılar yoksunluk içerisinde
yaşamaya mahkum edilirken, saldırıların ardı arkası kesilmiyor. Bugünlerde
ülkedeki en önemli konu ise 29 Mart-10 Nisan tarihleri arasında yapılacak olan
nüfus sayımı. 1983’den bu yana yapılamayan nüfus sayımının bugün gündeme
gelmesinin bazı rasyonel temelleri var. Bu nüfus sayımının Birleşmiş Milletler
başta olmak üzere çeşitli kuruluşların ülkeye yardımlar konusunda rasyonel ve
etkin verimlilik noktasında ihtiyaç duydukları verileri ortaya koyma adına
yapılacağı açıklanıyor. Bir diğer neden ise, önümüzdeki yıl yapılacak olan
genel seçimler öncesinde seçmenlerin tespitine yönelik...
Ancak yukarıda dile getirdiğimiz üzere Burma etnik çoğunluğu ile diğer
etnik azınlıklar arasında sosyal ve siyasal barışın tesis edilememiş olmasından
hareketle kimi araştırma kuruluşlar nüfus sayımı vesilesiyle yeni bir
‘ayrımcılık’ dalgasının gelmekte olduğunu haber veriyorlar. Myanmar yönetiminin
ülkedeki etnik azınlıklar üzerinde uygulamakta olduğu baskı ve ayrımcılığı
ortadan kaldıracak olumlu adımlar at(a)madığı dikkate alındığında, Birleşmiş
Milletler Nüfus Fonu yetkililerinin nüfus sayımında uluslararası standartların
gözeticileceğini açıklamaları pek de inandırıcı değil. İnandırıcı olmamasının
başında da Göçmen İşleri’nden Sorumlu Bakan Khin Yi’nin 13 Şubat’ta yaptığı
açıklamada, nüfus sayımında ülke yönetimince uzun yıllardır varlığı tanınan
etnik grupları içereceği, Arakanlı Müslümanların buna dahil edilmeyeceğini
söylemesi geliyor. Öte yandan, sayıları 135’e varan irili ufaklı etnik
unsurları ya kimilerinin göz ardı edilmesi, kimilerinin de daha küçük parçalara
ayrıştırılması suretiyle yeni etnik sorunlara kapı aralanacağına vurgu yapılıyor.
Zaten bunun ipuçları da, çeşitli azınlıkların yöneltilecek sorulara dair şikâyetlerini
yetkili makamlara ulaştırmalarıyla belirmeye başladı. Arakan Müslümanlarının
ahvali artık sadece Myanmar yönetimine terk edilemeyecek bir hal almıştır. Bu
süreçte, bölge ülkelerinin Arakanlı mültecilere yönelik politikaları da
Nyapyidav yönetiminin olumsuz girişimlerine katkı yaptığı unutulmamalıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder