Mehmet Özay 24 Mart 2013
Güneydoğu Asya tarihinde yaşayan sömürgecilik savaşları dendiğinde akla
gelen belki de yegane örnektir Hollanda Savaşı (Dutch War). 1873 yılı 24
Mart’ında Açe sahillerinden karaya çıkarak Sumatra Adası’nın kuzeyindeki kadim
İslam topraklarını istilaya yeltenen Hollandalılara karşı Açelilerin verdikleri
mücadele, değişik bağlamlarda bugün de etkisi sürdürüyor. Bu savaş ve
çevresinde yaşananların, sadece Açe tarihi değil, Güneydoğu Asya tarihi ve
İslam tarihi açısından da önemine şüphe yok. Bugün söz konusu bu önemli savaşın
140. yıldönümü. Son dönemde ‘Açe’ adını zikredip de bu önemli ‘bağımsızlık
savaşına’ atıfta bulunulmaması dikkat çekicidir. Genelde Güneydoğu Asya, özelde
Açe’ye Ortadoğu eksenli ‘merkezci’ bakışın açmazlarından biri olarak
değerlendirilebilecek bu eksikliğin giderilmesi bu toprakların tarihinin ve
asli sahiplerinin anlaşılmasında kaçınılmaz öneme sahiptir. Bu vesileyle söz
konusu bu savaş bağlamında bugüne kadar pek de rastlamadığımız kimi hususları
gündeme getirmekte fayda var. Bu kısa değini bize Açe siyasal elitinin sahip olduğu ‘köklü’
uluslararası ilişkiler tecrübesini hayata geçirme imkânlarını aradığını
göstermesi kadar, süreçte elitler arasında yaşanan kimi çekişmelerin ipuçlarını
da verecektir.
Hollanda Doğu Hint Yönetimi’nin Avrupa’daki başkenti Hague’den aldığı
direktiflerle yürüttüğü bu savaş öncesinde olduğu gibi, sonrasında da önemli
siyasi görüşmelere konu olmuştur. Bu gelişmeler, Penang, Batavya (bugünkü
Cakarta), Singapur, gibi bölgenin önemli yönetim ve siyaset merkezlerinin yanı
sıra, Hicaz ve İstanbul’a kadar uzanacak boyutları içermektedir. Zaman zaman
dile getirdiğimiz üzere, bu girişimler dönemin Açe Sultanlığı elçilerinin
İstanbul’da ‘Halifelik’ makamıyla bağ kurma arzusuyla sınırlı kalmamıştır.
Gerek o dönem Açe siyasi eliti arasında yaşanan ihtilaflar gerekse uzun
tarihi geçmişinde doğulu ve batılı uluslarla geliştirdiği ticari ve siyasi
alanlardaki etkileşimlerin bir uzantısı olarak, savaş öncesi ve sırasında
uluslararası siyaset merkezlerini tetiklemeye yönelik çabalara rastlanmıştır.
Bu bağlamda, Hollanda istilasının önlenmesi noktasında Fransızlar,
Amerikalılar, İngilizler nezdinde de inisiyatifin geliştirilmesi tarihsel bir
devamlılıktı.
Bu noktada alternatif girişimlere örnek olması bakımından bir hususu gündeme
getirmekte fayda var. Savaşın hemen öncesinde Açe siyasetinin önemli
isimlerinden -ve de dönemin Başbakanı kabul edilen- ‘Habib’ Abdurrahman
Ez-Zahir’in İstanbul ve ona muhalif isimlerden olduğu anlaşılan -saraya
yakınlığıyla tanınan- Panglima Tibang’ın Singapur’da çözüm arayışlarına ve
destek çabalarına dair gayretleri üzerinde ayrıntıyla durulması gereken
hususlardır. Bu iki liderin Sultanlık içindeki mücadelesi, Açe’nin kurtuluşu
için ne tür siyasi çözüm taraftarı oldukları konusu anlaşıldıkta, kanımız o ki,
bugüne kadar sürecek Açe siyasal yapısını da anlamaya olanak tanıyacak ipuçları
taşıdığını ileri sürebilirim.
Açe siyasi elitinin, dönemin önemli Batılı güçlerin ilgilerini Sumatra
Adası’nda olan bitene çevirme gayretinin ardında, Hollanda sömürge yönetiminin
Açe sorununa ‘dış müdahale’ yapılmasından duyduğu endişeden haberdarlık kadar,
Batılı güçlerin kendi aralarındaki ‘çıkar ilişkilerinin’ farkında olmalarının
da rolü vardı. Bu nedenledir ki, vatanın güvenliğinin sağlanması konusunda
başvurulacak alternatifler neyse tümü uygulamaya konuluyordu. Bu konudaki
girişimler savaştan birkaç yıl öncesine değil, Hollanda’nın Açe’yi istila etme
arzusunun giderek netlik kazanmaya başladığı yüzyıl ortalarına (1850) kadar
geri gider. O dönemde, meşhur İstanbul ziyaretleri kadar, Paris’e giden bir
elçinin varlığı oldukça ilgi çekicidir. 1852 yılında Siti Muhammed adında Açe
‘seyyahı’, Paris’te girişimleri mevcuttur.[1]
Tabii bu süreçte, saldırının kaçınılmazlığı 1868 yılından başlayarak
Hollanda’nın Sumatra Adası üzerinde hak iddiasını güçlü bir şekilde dile
getirmesiyle kesinlik kazanacaktı. 1819 yılındaki anlaşmaya rağmen,
Hollandalıların İngilizleri Açe
konusunda nasıl ikna ettikleri de başlıbaşına bir konudur. Ancak şu kadarını
söyleyelim ki, İngilizlerin çokça peşinden koştukları ticari imtiyazlar
konusundaki gelişmelerin payı önemli. 1867-1873 tarihleri arasında
Singapur’daki İngiliz valisi Sir Harry Ord, Londra’yı, ticari kazanımlar
noktasında ikna ettiği, bunda Açe’de süren siyasi istikrarsızlığı da öne sürdüğü
anlaşılıyor.[2]
Açe siyasi elitinin uluslararası çevreler nezdindeki girişimlerine tepki olarak
savaşın ilerleyen safhalarında, örneğin Amerika gibi kimi güçlerin şu veya bu
şekilde olan bitene kayıtsız kalmadıklarını sembolik olarak da gösterecek bazı gelişmeler
olmuştur. Bu bağlamda, gözlem amacıyla da olsa Amerika’ya ait Yantic adlı savaş gemisinin bölgeye
gönderildiği üzerinde durulabilir.[3]
Buna ilâve olarak yukarıda kısaca değinilen uluslararası ilişkiler alanında
değerlendirilebilecek girişimler gene hem bölgede yayın yapan gazeteler hem de
Avrupa basınında yer bulmuştur. Daha önce kaleme aldığımız bazı metinlerde
kısmen vurguladığımız üzere İstanbul’da ve Kahire’de yayın yapan ve Osmanlı
halklarını Açe’deki gelişmelerden haberdar eden Basiret Gazetesi’nin başvuru
kaynakları arasında Times, Memorial
Diplomatique‘inde bulunduğu Batavya, Kalküta, Penang, Hague, Singapur
gibi önemli merkezlerde yayınlardan gelişmelerin izlendiği anlaşılmaktadır.[4] Bu
bağlamda, Batavya’da “Javo Bode” ve “Handelsblad”[5],
Penang’de “Pinang Gazette”[6]
dikkat çeken yayınlar arasındadır. Coğrafi olarak Penang Açe’ye en yakın nokta
olması kadar, lojistik destek sağlayan Hollanda gemilerinin uğrak yeri olması dolayısıyla da,[7]
tüm haberlerin ilk çıkış yeri olduğu düşünülmesi doğal. Buraya ulaşan haberler
telgraflarla Singapur, Batavya’ya yani sömürge yönetimi merkezine
gönderiliyordu.
Yukarıdaki dile getirdiğimiz ‘Osmanlı dışında’ alternatifler üzerinde
siyaset geliştirme teşebbüsünde bulunan Açe Hükümeti’nin çabalarına bölgede
çıkan önemli yayın organlarından istifadeyle kısaca değinelim. 10 Nisan 1873
tarihli Straits Times Overland Journal’da geçen haberde Hollanda Komiseri
Niewenhuyzen’in ilân ettiği ültimatomu reddetmesi üzerine Banda Açe açıklarında
konuşlanmış olan Hollanda gemilerince top atışı yapılması emrini verdi. Ayrıca, Hollanda yönetimi olağanüstü bir
‘Bildiri’ yayınlamak suretiyle Penang Adası’ndan veya İngiliz yönetiminin Malay
Yarımadası’ndaki herhangi bir bölgesinden silah ve mühimmat ihracatının
kesinlikle yasakladığını ilân ediyordu.[8]
Bu yasağa rağmen, Penang’den Açe’ye silah ve mühimmat girişinin yapıldığına
dair kimi görüşlere rastlamak mümkündür. Coğrafi yakınlık, Açelilerin
Penang’deki ‘nüfuzları’ gibi hususiyetler bunu olanaklı kıldığını
söyleyebiliriz. Örneğin, bu süreçte Penang Adası’nda yerleşik olan önde gelen 8
Açeli bütün Takımadalar’da Hollanda aleyhine bir kampanya başlatarak Açe’ye
silah sevkiyatını organize ettiler.[9]
Ayrıca, bu noktada İngilizlerin bu sürece ne denli ‘katkı yaptıkları’ üzerinde
durulması gereken bir konudur. Avrupa güçlerinin özellikle de İngiltere ve
Hollanda’nın Avrupa tarihinin derin noktalarında ittifak kurdukları ve bu ittifakın
Güneydoğu Asya sömürge topraklarına kadar etkisini gösterdiği dikkate alınsa
da, gerek bireysel yöneticiler gerekse zaman zaman nükseden anlaşmazlıklar
çerçevesinde birbirlerine muhalif girişimlerin olmadığı söylenemez. Bu noktada,
özellikle Thomas Stamford Raffles döneminde -ki bu 1810’lu yıllara denk gelir-
Açe’nin İngiltere’nin doğu-batı ticaret hattında önemli bir bağlantı noktası
olması yönündeki girişim hatırlandığında, Penang’deki İngiliz yönetimi ve Açe
siyaset eliti arasında bir tür ilişkinin varlığına güvenerek -veya bir takım
maddi çıkarlar uğruna- Açe’ye silah sevkiyatına katkıları bağlamında bir
‘ihtimal’den bahsedilebilir.
Hollanda
güçlerinin Mart ayındaki ilk saldırısında karşılaştıkları direniş ve özellikle
saray yerleşkesine yaklaşık birbuçuk kilometre mesafedeki Beytürrahman Camii
civarında süren çatışmalarda komutanlarını kaybetmeleri üzerine çekilmek
zorunda kaldılar. Buna rağmen, Açe üzerindeki emellerinden vazgeçmediklerini
yaklaşık bir yıl sonra, yani 31 Aralık 1874 tarihinde, çok daha büyük kuvvetler
eşliğindeki saldırılarında göstereceklerdi. Söz konusu bu ikinci safhada
Hollanda yönetimi, Afrika’dan asker getirtti. Toplam askeri gücü, siviller de
dahil olmak üzere 13.000’i buldu.[10]
Bu ordu gücü Batavya’dan 19 gemi ile yola çıktı. Gemiler arasında 1500
grosstonluk bir İtalyan gemisi de vardı. İkinci sefere komuta eden van Swieten,
karaya çıkmadan tahtta yeni çıkmış olan genç sultana birkaç elçi gönderdi.[11]
Ancak
bu ikinci saldırı, Açe’de direnişin başkent dışındaki güçlerin katılımına neden
olacaktır. Açe tarihinde, merkezdeki Sultanların varlığına karşın önemli bir
siyasi rol icra etmiş olan Pedir Valisi -ki bugün Pidie olarak bilinen yerleşim
yeridir) bu tarihlerde Başkent’in yardımıa koşmuş ve Hollandalıların 1874 yılı
Ocak ayı başlarındaki ikinci saldırıları karşısında varlık göstermeye
çalışmıştı. Bu saldırılar karşısında Pedir üzerine birlik gönderme karar alan
Hollandalıların “tüm görüşme çağrıları” vali tarafından reddedilmiştir.[12]
Tüm bunların ötesinde, Açelilerin ellerindeki mevcut imkânlarla Hollanda
yönetimine maddi ve manevi kayıplar verdirme konusunda Güneydoğu Asya
topraklarının en dirençken toplumu olarak kabul edildiğine kuşku yok. Bu husus
dönemin yazışmalarında dile getirildiği gibi[13],
daha sonra konuyla ilgili araştırmalar yapan neredeyse tüm akademisyenlerin
ortak görüşünü oluşturur. Bu bağlamda, Açelilerin vatan savunmasında
sergiledikleri savaşçı karakterdeki üstünlükleri dikkat çekicidir. Birebir ve
küçük gruplar halinde sergilenen ve adına bir tür ‘gerilla taktiği’
denilebilecek unsurlarda Hollandalı ve onların yerli ‘bağlılarına’ kayıplar
verdirdikleri bilinmektedir. Bu güçle baş etme noktasında Hollanda ordusununun
elit askerlerinden oluşan ve adına “Marechausee” veya “Marsose” denilen
birlikleri sahaya sürmek zorunda kalıyordu.[14]
Peki bu ilişkiler bütünü Açe Sultanlığı’nı, Açe siyasi elitinin ortaya
koyduğu dönemi itibarıyla küresel bir etki oluşturma çabasını dikkate
alındığında nasıl anlaşılmalıdır? Bu siyasi varlığın, daha 16. yüzyıldan
başlayarak Constantinople-Ortadoğu eksenini Hint Okyanusu’na dahil etme
girişiminden Avrupa emperyalizminin en kanlı savaşına kadar geliştirdiği bir
siyaset ruhundan bahsedelimez mi? Açe siyasi düzeninin ‘Halifelik makamı’ adına
İstanbul’un yolunu arşınlaması kadar, dönemin önemli Batılı güçleriyle teması
bu gücün Pan-İslamcı özellikleri üzerinde zayıflatıcı bir tesir doğurur mu? Bu
ve benzeri soruları gündeme getirmek için İngilizlerin ‘teşvikine’ gerek yok.
Kaldı ki, böyle bir teşvikle bu tür soruların gündeme getirilmesi de pek mümkün
değil. O zaman, Açe’nin ürettiği siyasi geleneği ve ilişkiler ağını anlama
konusunda ‘dirsek teması’nın İngilizler veya Hollandalılar değil de, doğrudan
Açeliler olması kadar doğal bir yaklaşım olamaz.
Hollanda Savaşı, doğurduğu sonuçlar itibarıyla sadece Malaka Boğazı’nın
güneyindeki toprakların tamamının Hollanda Krallığı topraklarına katma
mücadelesi olarak okunamaz. Bunun ötesinde, Güneydoğu Asya İslamı’nın öncü
aktörü konumundaki Açe Sultanlığı’nın –tıpkı Ortadoğu’dakine benzer süreçlere
maruz kalmasına neden oldu. Osmanlı’dan talep edilen silah yardımının
gerçekleştirilememesi, ortaya oldukça hazin bir durum çıkarıyordu. Öyle ki,
Holandalılar 26 Ağustos 1614 tarihinde Pieter van den Broecke kaptanlığındaki Hollanda
gemisiyle Aden’e vardığında bu topraklar Osmanlıların hakimiyetindeydi.
Osmanlı’nın kadim düşmanı Avusturya İmparatorluğu, aynı zamanda Hollanda’nın da
rakibi olması dolayısıyla Osmanlılar ile Hollandalılar arasında Avrupa
siyasetinden kaynaklanan görece bir dostluktan kısmen de olsa bahsedilebilir.
Bu gelişme, Osmanlı-Hollanda ilişkilerinin doğudaki ilk örneği olurken,
pratikte Yemen Valisinin Macar devşirmesi Cafer Paşa’nın Hollandalılara bir
sebeple izin vermemesi ile sona erdi.[15]
Ancak, yaklaşık 250 yıl sonra, Osmanlı-Hollanda karşılaşması bu sefer Açe’deki
istila girişimi nedeniyle gündeme gelecekti. Avrupa’daki gücünü kullanan
Hollanda, Osmanlı’nın Açe’ye müdahelesinin önüne geçebilecek bir güçteydi.
Osmanlı ne siyaseten ne de askeri olarak Açe Sultanlığı’na bir katkıda
bulunabilirken, Açe var olan insan gücüne eklemlediği iman gücüyle savaşı
götürebildiği yere kadar taşıma mücadele verdi.
[2]C. Northcote Parkinson, British Intervention in Malaya: 1867-1877,
University of Malaya Press, Kuala Lumpur, 1964, s. 32.
[3]The Straits Times, 10 January 1874,
Page 1 Article also available on microfilm reel NL5044 [Lee Kong Chian Reference
Library.
[4]Örneğin,2 Rebiyyülahir 1290, 8 Rebiyyülahir1290,
29 Muharrem 1291, (18.03.1874), 3
Muharrem 1291 (20.02.1874), 1 Zilhicce 1290 (20.01.1874), (Bkz.: Basiret, No. 1412, 1430, 1433, 4113, 4117,).
[5]Bkz.: “Items from the Java Papers”,
Straits Times Overland Journal, 3
Mayıs 1873, s. 3.
[6]Bkz.:
Straits Times Overland Journal, 13
Temmuz 1873, s. 2.
[9]C. Northcote Parkinson, British Intervention in Malaya: 1867-1877,
University of Malaya Press, Kuala Lumpur, 1964, s. 291.
[10]Paul Van’t Veer. (1985). Perang Aceh: Kisah Kegagalan Snouck Hurgronje,
Cakarta: Grafiti Pers, s.
70.
[11]Paul Van’t Veer. (1985). Perang Aceh: Kisah Kegagalan Snouck
Hurgronje, s. 71.
[14]Gary Nathan Gartenber (!). Silat Tales: Narrative Representations of
Martial Culture in the Malay/Indonesian Archipelago, PhD Thesis, University
of California, 200, s. 4-5.
[15]C.
F. Beckingham, “Dutch Travellers in Arabia in the Seventeenth Century”, Part I,
JRAS, 1951, s. 66-7, 78.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder