Mehmet Özay 15.10.2016
Tayland Kralı Bhumibol Adulyadej 88
yaşında hayatını kaybetti. 70 yıldır Tayland krallığının başında bulunan
Bhumibol, en uzun süreyle tahtta kalan kralı unvanıyla tarihe geçti. Kralın
ölümüyle Tayland’da uzun yirminci yüzyıl sona erdi. Tayland halkının
‘yarı-tanrı’ olarak kabul ettiği Kral Bhumibol babası prens Mahidol’un Harvard
Üniversitesi’nde tıp öğrenimi, annesinin de Simmons College’de hemşirelik
öğrenimi gördüğü dönemde Massachusetts Cambridge’de 5 Aralık 1927 tarihinde
ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. Ailenin bu ikinci çocuğuna, ‘Toprağın
Gücü’ anlamına gelen Bhumibol Adulyadej adı verildi.
İki yaşındayken babasını kaybeden
Bhumibol, 2. Dünya Savaşı sonrasına kadar ailesiyle birlikte İsviçre’de yaşadı.
9 Haziran 1946 tarihinde abisi Ananda’nın ani vefatı üzerine 18 yaşındayken
Tayland Krallığı’nın tahtına çıkarıldı. Tahta çıkma töreni ise, Tayland’ın Fransa
büyükelçisinin kızıyla evlenmesinden bir hafta sonra yani, 5 Mayıs 1950’de
gerçekleşti. Modern Tayland tarihiyle birlikte anılmasına rağmen, Kral
Bhumibol’un ‘yeni ülkenin’ kuruluş sürecinin erken dönemlerine katkısı olduğunu
söylemek güç. Çünkü 2. Dünya Savaşı öncesi ve sonrasında devam eden bu kuruluş
yapılaşması karşısında, Bhumibol yaşı ve ülke dışında olması bu sürecin dışında
kalması anlamına geliyor. Bu sürecin aktörleri ise asker-milliyetçi kesimdi.
Siam’dan
Tayland’a
Güneydoğu Asya topraklarında ortaya
çıkmakla kalmayan, ana kıtada Laos, Kamboçya ve Malay Müslümanlarının yaşadığı
Malay yarımadasına kadar sirayet eden yayılmacı eğilimleriyle de önemli
krallıklardan biri olan Siam’da değişim yirminci yüzyılın başlarında kendini
ortaya koymaya başladı.
Bu dönemde, etkin olan ve gelişen
milliyetçilik hareketinin, o dönemki adıyla Siam’da siyasi yaşama damgası, bir
ordu mensubu olan milliyetçi Phibun’un 1932 yılında monarşiye karşı giriştiği
siyasi hareket oldu. Monarşi’nin ‘mutlak’ gücünü kıran; ülke siyasal yaşamını
parlamenter sisteme eviren; takvimi, bayrağı ve milli marşı yenileyen; ülkede
ekonomiyi elinde tutan Çinlilere karşı Tay iş dünyasının yeşermesine ve
gelişmesine devlet desteğini sunan Phibun tipik bir modernleşmesi
asker-siyasetçi olarak Tayland’ın kuruluş yıllarına önderlik etti.
Bu gelişme sadece dönemin Siam toplumu
ve siyaseti içinde değil, aynı zamanda bölgesel ve de küresel değişim
fırtınasının bir eseriydi. Kimi ülkeler monarşik sistemi tamamen ortadan
kaldırırken, Siam’da monarşi tekil bir siyasi güç yapısı yitirse de sınırlı bir
siyasi varlığı ve belki de ondan çok daha fazla psikolojik ve geleneksel
değerlerin devam ettirici varlığıyla işlevini devam ettirdi. Monarşi ile
birlikte değişen bir diğer önemli husus ise, devletin adı oldu. 11 Mayıs 1949
tarihinden itibaren ülkenin adı, ‘Bağımsız Ülke’ anlamına gelen Tayland olarak
anılmaya başlandı.
Kral
Bhumibol
Kral Bhumibol, 1782 yılından itibaren o
dönemki adıyla Siam’ı yöneten Chakri hanedanlığına mensuptu ve bu hanedanlığın
9. kralı olarak uzun yıllar tahtta oturdu. 1950 yılının Mayıs ayında krallık
görevine bilfiil başlayan Bhumibol, yavaş yavaş ülke siyasal gündemine girmeye
başladı. Güneydoğu Asya’nın krallıkla yönetilen ülkelerinden biri olan
Tayland’da Kral Bhumibol bölgedeki diğer ‘monarklardan’ farklı olarak
entelektüel çalışmalarıyla öne çıkıyordu. Kaleme aldığı kitaplar, fotoğraf
çalışmalarıyla tanınan Kralın eserleri arasında Buda’nın yaşamını ele alan bir
çalışma da bulunuyor.
Yukarıda ifade edildiği üzere ABD
topraklarında doğan ve ardından 2. Dünya Savaşı boyunca İsviçre’de yaşayan
Bhumibol’un bu ilk çocukluk ve yetişme dönemi hiç kuşku yok ki, onun Batı ile
Doğu arasında değerler bütününde belli bir düşünce dizgesi geliştirmesine
katkıda bulundu. Savaşın sona ermesinin ardından tahtta bulunan ağabeyinin genç
yaşta vefatı üzerine kendini Beyaz Fil ülkesi olarak da bilinen Siam’ın başında
buldu. Ve kendisine ad olan ‘Toprağı Gücü’, siyasi ve toplumsal karşılığını
birleştirici bir figür olarak modern Tay toplumunda buldu.
Kral:
Budizmin ve Tay Milliyetçiliğinin Sembolü
Tay toplumunun tarihten tevarüs eden
dini-milliyetçi damarının en güçlü temsil edildiği kurumlardan biri olan
Krallık, ülkenin kahir ekseriyetinin mensubu bulunduğu Budist dininin ve bu
dinin kurumsallaşmış yapısı olan Budist rahipler ve tapınaklar bütününün hamisi
konumundaydı. Tay halkının büyük teveccühünü kazanmış olan Kral Bhumibol, uzun
ve sorunlu yirminci yüzyılda ülkede yaşanan tüm darbelere, siyasi çalkantılara
rağmen, ülkede birliğin sembolü oldu.
Bunun ötesinde işin kozmik boyutunun tüm
bu siyasi ve toplumsal ilişkilerin üzerinde ve ötesinde bir yeri olduğuna kuşku
yok. Kral Bhumibol özelinde, patriyarkal ve aynı zamanda belki bu kavramdan çok
daha kapsamlı bir şekilde kendisine kutsallık atfedilen ve yarı-tanrı figürü
olarak görülen Kral ile Budizmin eklemlendiği bir siyasi otorite söz konusuydu.
Bu siyasi otoriteye, Tay halkının siyasi anlamda ‘tam teslimiyet’, dini anlamda
da ‘putperestçe’ bir bağlılık sergilediği dikkatlerden kaçmamalıdır.
Tayland, benzeri ülkeler gibi modern
dönemin en yaygın siyasi rejimi parlamenter demokrasiye kapılarını aralasa da,
seküler siyasi bağlamı içerisinde bir ‘ulus-birlik’ düşüncesinin yeşermesinden
ziyade, dini-milliyetçi bir bağlama oturan monarşi üzerinden birliğini
sağlaması dikkat çekicidir. Bu noktada, kısa bir hatırlatma olması bağlamında
ülkenin güneyinde ‘Büyük Patani Bölgesi’ olarak bilinen ve toplam beş eyaletten
oluşan toprak parçası üzerinde yükselen Patani Malaylarının yüzyıllık özgürlük
ve bağımsızlık mücadelesinin dayanak noktası da işte bu ‘dini-milliyetçi’, yani
Budist-Tay siyasi yapılaşmasının ‘ağır’ varlığına dayanıyor.
Bu anlamda halkıyla bütünleşmiş bir
kralın ölümü, aynı zamanda ülkede zaten var olan, ancak Kralın varlığıyla üzeri
örtülüveren oldukça sancılı siyasal yaşamın daha farklı bir yöne evrilebileceği
anlamına geliyor. Bu ölümün Tay toplumu üzerinde doğurabileceği psikolojik
yıkım kadar, hassas bir süreçten geçen siyasal yaşam üzerinde de etkisi
olacaktır. Kaldı ki, halk katında Bhumibol’un varisi konumundaki tek oğlu 64
yaşındaki Maha Vajiralongkorn’un babasının karizmatik kişiliğine sahip
olmaması, halkın ona yönelik yaklaşımında güçlü bir bağlılık hissinin
oluşmasının da önünü alıyor. Bu durum, yeni kralın birleştirici bütünleştirici
bir unsur olmaklığı yerine, belki de krallık kurumunun da dönüşeceği veya eski
itibarını yitireceği anlamı taşıyor. Her ne kadar, krallık makamı ülke
anayasasında özel hükümlerle ‘koruma’ altına alınmış olsa da, nihayetinde bu
yasaların, kimi benzeri ülkelerde de tanık olunduğu üzere, halk nezdinde
karşılık bulup bu kuruma karşı albenili bir yaklaşım doğuracağı anlamına da
gelmiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder