14 Haziran 2016 Salı

Tezatlar Şehri Cakarta’da Ramazan / Ramadhan in Jakarta: A City of Contradictions

Mehmet Özay – Cakarta                                                                                            14 Haziran 2016

Endonezya Cumhuriyeti’nin başkenti Cakarta, Ramazan’ın ruhuna uymaya çalışıyor. Üçüncü dünya ülkelerinin en kalabalık başkentlerinden biri olmakla kalmayan Cakarta, İslam dünyasının en renkli ve kalabalık Müslüman nüfusuna da ev sahipliği yapıyor. Bu nedenle Ramazan ayında başkent, geniş kesimlerin Ramazan heyacanına konu oluyor.

‘Cakarta, İslam, Müslümanlık’ dendiğinde akla kuşkusuz ki İstiklal Camii geliyor. Devlet erkânının da ülke ve başkent ‘İslamının’ simgesi olarak dünyaya tanıtma çabası gösterdiği İstiklal Camii, İslam ülkelerinden gelen üst düzey resmi zevatın ilk uğrak yerlerinden biri olmasıyla da tanınıyor. Bu cami, Ramazan ayında da önemli etkinliklere ev sahipliği yaparak, sosyo-dini işlevini yerine getiriyor. Ancak başkent, bu camiinin dışındaki diğer dini/seküler mekânlarıyla da Ramazan’ı kucaklıyor.   

Zıtlıklar başkenti olarak da anılmayı hak eden Cakarta’da, geniş Müslüman kesimlerin varlığının kısmen yönetime de yansıması nedeniyle Ramazan ayı, inananların gündelik yaşamını rahatlatacak uygulamalara sahne oluyor. Bu zıtlıkları görünür kılan en önemli unsur ise, iki yıla yakın bir süredir şehrin valisinin Çin asıllı bir Hıristiyan olan Basuki Tjahaja Purnama tarafından yönetiliyor olması geliyor. Çin’in Hakka etnik yapısına mensup olması dolayısıyla Ahok lakabıyla da anılan vali, Ramazan ayı öncesinde kendisine bağlı kurumlarda çalışma saatlerini düzenleyerek ‘hoşgörü’ ortamına zemin hazırlıyor. Bununla birlikte, çalışanların iş disiplininden taviz vermemesi gerektiği yollu açıklamalarıyla da revahete engel oluyor. Resmi kurumlarda sabah yedide başlayan mesai, öğlen ikide sona eriyor. Böylece, Müslüman kitle, sabah ezanının ardından işe gitmek için yola koyulurken, öğlen namazının ardından aileleriyle iftar hazırlıkları için yeterli vakte sahip oluyorlar.

Böylece, öğlenden sonra, gündelik koşuşturma iftar telaşına dönüşüyor. Son derece lüks araçlar ve konvaniyonel taksilerin yanı sıra, üç tekerlekli ‘bajai’, ki yerlerde ‘becak’ olarak adlandırılan ‘taksiler’, neredeyse her köşe başını tutmuş ‘ojek’ler, yani kiralık motosikletler yolcularını bekliyor. Şehrin merkezi Monas Anıtı çevresindeki dev caddelerinden başlayan trafik karmaşası çeperlerdeki mahallelere kadar yayılıyor. Aileleriyle, eş dostla birlikte iftar açma arzusu, sadece evlere yönelmiyor insanları. Geniş kesimlerin yaşam standardı görece düşük de olsa, ‘dışarda’ envai türden yeme-içme mekânları neredeyse herkese uygun seçenekler bulunmasını kolaylaştırıyor. Geniş caddelerin, dar sokakların sağlı sollu kaldırımlarında ikindi sonrasında açılmaya başlayan ‘beş ayak’ (kaki lima) ve ‘Tegal lokantası’ (warteg) tabiri verilen ‘seyyar’/’açık hava’ lokantalarından, orta halli lokantalara ve beş yıldızlı otellerin ve lüks restoranların ‘ekstrem’ menüler sunan mekânlar başkentin en önemli zıtlıtlarından biri olarak Ramazan’da da varlığını sürdürüyor.

Başkent, gecekondular ile gökdelenlerin içiçe geçmesiyle bir başka tezatla karşımıza çıkıyor. Son dönemde kalkınmacı söylemle küresel sahnede yer alan Endonezya’nın başkenti, farklı dünyaların çatışma alanı kadar, bu çatışmanın ortak bir zeminde buluşması için bir tür gayrete de konu oluyor. Bu anlamda, İki farklı dünyanın göstergesi olan gecekondu ve gökdelenleri sembolik olarak birleştirense camiler ile mescidler. Başkent gecekonduları içine sıkışmış irili ufaklı camileri kadar, aralarında dev bankaların da bulunduğu bazı kamu kurumlarının yanı başında ‘gösterge değeri yüksek’ camileri kadar, gökdelenlerin zemin katlarındaki ‘mescidleriyle de’ kutsal ayda farklı bir çehreye bürünüyor. Halkın kutsal mekânlarda hep birlikte iftar yapma geleneği, dev şirketleri de benzer bir uygulamaya sevk ediyor. Böylece, gökdelenlere yerleşik şirketlerin yanı başındaki camiler ile alt katlarındaki mescidler Ramazan ayında fakir-fukaranın gönlünün alındığı mekânlara dönüşürüyor.

Normal günlerde bu binalara belki de yolu hiç düşmeyen şehrin ekonomik ve sosyal anlamda mağdur kesimleri, aynı sosyal tabakaya mensup hem cinsleriyle birarada kutsal ayın en önemli anlarından birini tecrübe ediyor. Sadaka-ı cariye mesabesinde hareket eden şirketler, oldukça düzenli organizasyonlarla fakir-fukaranın iftar saatini şenlendiriyor. Şirket çalışanların ve cami/mesjid görevlilerinin el birliğiyle hazırlanan sofralara ‘misafirler’ davet ediliyor. Kadın-çoluk çocuk, yaşlı insanlar belki de en huzurlu anlarını yaşıyorlar. Bununla birlikte, bu ‘nimete’ şükür ettikleri kadar, ait olmadıkları bir mekânda bulunmanın getirdiği bir tür çekingenliği de yüzlerinde okumak mümkün. İlgili şirketi temsilen gelen ‘yetkililerin’ bu insanlarla birarada aynı ortamı paylaşarak bir tür ‘kardeşlik’ örneği sergilemesi bu çekingenliği gidermeye matuf bir yönü de yok değil. Böylece ‘biz ruhu’ pratiğe yansıtılmaya çalışıyor. Başkent Cakarta, zengini fakiriyle geniş Müslüman kesimler Ramazan’ı tüm zıtlıklarıyla birlikte yaşıyor.  Tüm bu zıtlıklara rağmen, Müslümanlar ‘oruçla’ birliği yakalıyor.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder