Mehmet Özay 26 Nisan 2016
Güney Çin Denizi konusu bölgedeki kayalıklar, adacıklar ve suni adalar
üzerinden süren tartışma çerçevesinde gündemdeki yerini korumaya devam ediyor. Bölge
ülkelerinin egemenlik hakları bağlamında ele alınan Güney Çin Denizi meselesi,
küresel ilişkiler çerçevesinde tek kutuplu/çift kutuplu dünya bağlamına
oturtuluyor. Bununla birlikte, bazı ipuçları sökün etmiş olsa da, köklü ve
kalıcı bir jeopolitik dönüşümün yaşandığı da söylenemez. Çin hükümetinin, resmi
ağızlardan sürekli olarak “bölgedeki meşru egemenlik hak ve çıkarlarını” koruma
söylemi tek taraflı olmaklığıyla subjektif bir özellik taşıyor.
Bu süreçte, Çin yönetimi balıkçı tekneleri gibi unsurları da devreye
sokarak bölgede avlanma hakkını tarihi referanslarla açıklarken, bu teknelerin
yanı başındaki sahil güvenlik gemileriyle de askeri varlığını ortaya koyuyor. Çin’in
bu suların egemenliği konusunda tarihe referansı, Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin
“tarih kimin misafir kimin gerçek ev sahibi olduğunu kanıtlayacaktır”
yaklaşımında görüldüğü üzere, bir şekilde ‘sömürgeci güçler’ söylemine kadar
uzanıyor. Bununla birlikte, diğer iddia sahibi ülkelerin de, tarihe
yapabilecekleri bir referansın olabileceğini Çin hatırda tutmalı. Öte yandan, bu
hafta başında Çin’in bölge ülkelerinden bazılarıyla doğrudan görüşmelerle bir
tür bağlayıcılık tesis ettiği haberi gündeme oturdu. Bu son duruma dair
görüşleri paylaşmadan önce, Güney Çin Denizi’nde tarafların ne tür icraatlar
sergilediklerine bakalım.
Çin’ın sorun karşısındaki bu duruşuna rağmen, Çin ve egemenlik iddiasındaki
diğer ülkeler arasındaki tartışma, söylem düzeyini aşmış durumda. Çin Paracel
Adaları’nda füze savunma sistemleri konuşlandırır ve Spratly Adaları’na (Nansha
Adaları) ve kayalıkları üzerine doldurma yöntemiyle uçak pisti inşa edip radar
sistemleri yerleştirirken, ABD bölgenin
uluslararası sularda serbest dolaşım özgürlüğünü sağlamak amacıyla 2015 yılı
Ekim ayından başlayarak, Pasifik Donanması’na bağlı gemi ve uçaklarla güvenlik
gücünü harekete geçirdi.
ASEAN’a üye Vietnam, Filipinler, Bruney ve Malezya’nın yanı sıra, Çin’in
sürekli olarak kendine bağlı olduğunu yinelediği Tayvan Adası yönetimi de, aynı
sularda egemenlik hakkı olduğunu ileri sürüyor. ABD’ın uluslararası deniz
ticaret güvenliği argümanıyla hareket ederek Çin’in hak iddialarına verdiği
karşılıkta yalnız değil. Bu çerçevede, ASEAN bir yana, başta bölgedeki en
önemli müttefiki Japonya olmak üzere, Avustralya’nın da Çin’in ‘yayılmacı
hedeflerine’ karşılık bölgede askeri varlıklarını görünür kılmaya başladılar.
Bu iki ülke de, tıpkı ASEAN üye ülkeleri gibi askeri harcamalarını yeniden
gözden geçiriyor. Japonya, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ‘pasif’ ordu
yapılanmasını terk edeceği sinyalini kabul edilen anayasa maddesi ile vermişti.
Avustralya ise, özellikle ihalesini Fransa’nın kazandığı deniz altı projesiyle
Doğu ve Güney Çin Denizi’nde var olacağının ipuçlarını ortaya koyuyor.
Bu genel durum içerisinde, Vietnam, Filipinler, Malezya ve Bruney gibi dört
üyesinin Çin’le doğrudan karşı karşıya gelme riski taşıyan ASEAN’da ortak bir
politika geliştirilebilmiş değil. ASEAN tarafından zaman zaman yapılan
açıklamalarda, sorunun 1982 yılında Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen
Deniz Yasası’na atıfla görüşmeler yoluyla çözüme kavuşturulmasına atıfta
bulunuluyor. Ancak Çin yönetimi, bu yaklaşıma karşı çıkarak, ASEAN’ı bir blok
olarak muhatap görmediğini defaatle açıklarken, alternatif olarak Güney Çin
Denizi’nde hak iddiasındaki ülkelerle sorunu ‘teke tek’ ele almak istediğini
belirtiyor. Aynı Çin yönetimi, konunun BM gibi uluslararası kurumların
bağlayıcılığı içerisinde değerlendirilemeyeceği konusundaki ısrarını da
sürdürüyor.
Filipinler’in hak iddiasında bulunduğu Scarborough Kayalıkları üzerinde
Çin’in 2012 yılında başlattığı ‘etkin kontrol’ Filipinli balıkçı teknelerinin
bölgeden sürülmesiyle sonuçlandı. Bu süreçte, Filipinler’in Hague’daki uluslararası
Tahkim Mahkemesi’ne yaptığı başvuruyu ve de sonucunu tanımayacağını
açıklamıştı. Kaldı ki, bu süreçte Filipinler’in bu girişimi, gene ASEAN
tarafından destek de görmüş değil. ASEAN’ın bir başka çelişkisi olarak dikkat
çeken husus ise, özellikle anlaşmazlığa taraf olan ülkelerde askeri
harcamalarda artışa gidilmesi oldu.
Bu noktada, ASEAN’nın bir blok olarak Çin karşısında siyasi bir tavır alma
konusundaki zaafiyeti, birlik içerisinde ilişkilerin gerginleşmesi gibi bir
potansiyeli de içinde taşıyor. Aslında bu sürecin yeni olmadığı, Güney Çin
Denizi hakimiyetin noktasında 2002 yılından bu yana ASEAN ve Çin arasında genel
bir anlaşmazlığa rağmen, Birlik ülkelerinin yaklaşımlarında sağlıklı bir
oryantasyon gerçekleşmiş değil. Geçen Şubat ayında ABD Başkanı Barack Obama’nın
Kalifornia’da ASEAN liderleriyle biraraya geldiği tarihi zirve aslında Birliği
siyasi bir konsensus etrafında buluşturma projesiydi. Uzun yıllar ortak siyasi
hedefler belirlemede başarılı olamamış ASEAN ülkelerini tek zirve ile hedefe
ulaştırmak mümkün olduğu da ileri sürülemez. Kaldı ki, ABD’nin bu hamlesinin
ardından Çin’in de bazı tekil ülkelerle görüşmeleri sürecin tek taraflı
işlemediğini ortaya koyuyor.
Bu çerçevede, Çin’in Laos, Kamboçya ve Bruney ile Güneş Çin Denizi
anlaşmazlığında ‘konsensus’a varmış olması, ASEAN’da şok etkisi yarattı. Bu
gelişmenin şaşırtıcı yönlerinden biri kuşku yok ki, Laos ve Kamboçya gibi Güney
Çin Denizi’ne taraf olmayan iki ülkenin Çin’le masaya oturmuş olması. Çin
Dışişleri Bakanı Wang Yi’nin ilgili ülkelere yaptığı ziyaretlerin ardından
açıklanan söz konusu bu konsensus, Güney Çin Denizi’ndeki kayalıklar ve adalar
konusunun Çin ve birlik olarak ASEAN arasında sorun teşkil etmediği yönünde. Bu
durum, Çin’in sorunun gündem taşındığı günden bu yana ileri sürdüğü argümanının
tam kendisi olmasıyla dikkat çekiyor. Bu üç ASEAN ülkesinden Kamboçya’nın 2012
yılı dönem başkanlığı sırasında gerçekleşen ASEAN Dışişleri Bakanları
Zirvesi’nde, Çin’e karşı bazı maddelerin de yer alacağı sonuç bildirgesini
yayınlamaması Birlik tarihine bir ilk olarak geçmişti. Bu anlamda, Kamboçya’nın
süreçte, adalar konusuna aktif bir taraftarlığı olmamakla birlikte, karar
süreçlerinde Çin’in yanında yer aldığı aşikâr.
Çin’in ASEAN içerisinde ‘ciddi bir kırılma’ olarak değerlendirilebilecek bu
hamlesi önemli. Çünkü, Filipinler hükümetinin Tahkim Mahkemesi’ne açtığı davada
nihai kararın Mayıs ayı sonu veya Haziran ayı başında sonuçlanması bekleniyor. Dava
sürecine dair zaman zaman gündeme getirilen açıklamalar, Mahkeme’nin Çin’in
adalar üzerindeki tek taraflı hak iddiasının kabul edilmeyeceğini gösteriyor. Bu
nedenle Filipinler’in adalar konusundaki yüksek sesli itirazı karşısında Çin,
diğer bölge ülkeleriyle sahne arkasından izlediği politikalarla, sadece Filipinler’i
yalnız bırakmayı değil, ASEAN içeisinde ortak hareket ihtimalini mümkün
olduğunca geriletmeyi hedefliyor. Bu durumda, Tahkim Mahkemesi’nden Filipinler
lehine bir karar açıklandığında, Çin, ASEAN içerisinde birlik üyelerinin ortak
hareket etmesinin önünü çoktan almış olacak.